25 Kasım 2009 Çarşamba
unutmusuz bunu...
Memento ya da bizim burda ne isimiz var…
Saat 10:30. Kacirdigimiz tur sirketinin ofisinin acilmasini bekliyoruz. Sonra da saat 14:30 gibi otobuse biniyoruz. Bu sefer ki gercekten zor. 23 saat. Cok konforlu vs. ama az buz degil. San Pedro de Atacama’dan, Santiago de Chile’ye. Aslinda Santiago’ya gitmisken orada kalmayip Valparaiso’ya gitmek istiyoruz. Oradan da Arjantin’de Mendoza’ya gececegiz. Buyuk ihtimal kitadaki ilk ucaga da ordan binip, Buenos Aires’e gitmek istiyoruz. Artik cok vakit kalmadi, Asli’yla Didem yakinda Buenos Aires’e geliyorlar…
Aha, nasil dustuk San Pedro de Atacama’ya? Uyuni Tuz colu turu burada da bitebiliyordu. Biz de turu oyle aldik. Uc gunun sonunda Jaime, sofor-asci-rehber-tamirci, bizi Bolivya-Sili sinirinda birakti. Oradan Sili’ye San Pedro de Atacama’ya gectik. Plan, buradan Salta’ya giden otobuslerle Arjantine gecmekti. Fekat otobuslerde Cuma’ya kadar yer yok. Panik panik Santiago’ya yer bulduk. O yuzden simdilik hic planda yokken, Sili’de bi kac gun geciriyoruz. San Pedro’ya gecmisken de colde yildiz gozleme turu alalim dedik. turu bi sekilde kacirdigimiz icin simdi ofisin acilmasini bekliyoruz.
Uyuni turunun son gunu Sabah 4’te kalktik. Kaldigimiz yer, bir lagun kiyisiydi ama bolivya’da “básico” dedikleri seyin dibiydi. Uyku tulumu, icine termal vs. ancak uyuyabildik. Son gun 4te kalkmamizin sebebi de geyserlerin o saatlerde daha iyi gorunmesiymis. Sahane seylerdi. Cok guzel fotograflar cektik. Ama hava cok soguktu. Demistik ya, araclarin isitma sogutmasi olmuyo diye, bu jipin de isitmasi calismiyodu tabii. Yakin durduk birbirimize… geyserlerden sonra ikinci durak termal sulardi. Saat 6 gibi termale geldik. Kahvaltidan sonra herkes suya! Uc gundur yikanmiyorduk. Saca basa iyi geldi. Ordan baska bi lagune. Sinirdan onceki son durak. Jaime ozellikle uyardi. Sili taze-kuru sebze meyve, koka yapragina izin vermiyor diye. (koka yapragi demisken, uyusturucu olanla bi ilgisi yok sayin dinniyici.) cantalari yiyecekten kokadan arindirdik. Fekat ottovalo’dan aldigimiz uc topu domates sandilar x-ray’de. Butun cantayi bosalttik. Bakin bunlar top dediysek de, hayir orda meyve var diye israr ettiler. Neyse, onu da sorunsuz gectik. Ikinci gune gore daha hareketli bi gundu son gun.
Cunku ikinci gun sadece tastan agac dedikleri yeri ve bi iki lagun gorduk. Daha cok dag tepe col vs duz gittik. Ilk gunun aksaminda da tuz golunun kiyisinda, yerleri, duvarlari tuzdan bi yerde kaldik. Uc jip ayni yerde oldugumuz icin, yemekten sonra ortam yol ustu restoranlarina dondu. Her masada ayri bi sohbet, alkol, arkadan sashanin bosnak sirp havalari… Zaten yorgunduk ama alkol bitene kadar herkes oturdu. Ilk geldigimizde herkes bi heves gunes batisi-dogusu izleyelim gazindaydi. Ikisi de olmadi. Dagin arkasina batti, obur koseden dogdu.
Ilk gun en heyecanlisiydi. 6 kisi jipe bindik. Esyalari tepeye bagladi Jaime. Hemman cole. Maalesef 3 gunun muzik kaderi o an belli oldu. Nerden bulduysa bi 80ler CD’si surekli dondu… col acayip. Dumduz. Beyaz. Ama turistik! Yaklasik 30 jip ayni anda yola cikti. Sonra colun ortasinda Lonley Planet’in dedigine gore illegal bi tuzdan otelde mola verdik. Hayir ne muzeye para verdik, ne de tuvaleti kullandik… sonra ogle yemegi icin isla de pescado. Efenim colun ortasinda baliga benziyomus da, ondan oyle demisler. Ustu kaktuslu bi ada gercekten. Hemen bi tur attik. Cok acayipti tabii. Baska gezegen dedik diye bi tane uzay yolu filmi yaptik… online. Tepede pachamama’ya adak yeri varmis. 1 bolivianos adadik, daha fazlasini istedik. Etrafi seyrettik, baska yapicak bisiy yok…
Ha Uyuni ekibi de yine tamamen tesaduf bi araya geldi. Once asliyla karsilastik. O da Sasha diye sloven bi arkadasini bekliyomus. Sasha’yla beraber Jeruun ve Joao da geldi. Zaten 6 olduk. Biri 17 aydir, oburu 9 aydir felan takiliyolarmis, kambocya, laos vs… eoh, zaten uc gun boyunca, ben volkana tirmanirken, pirana avlarken, pinpon gosterisindeyken aldi yurudu… bu gezdim gordum hikayeleri biraz askerlik macerasi gibi oluyo. Ordan gectiysen bi iliski kurabiliyosun, ama yoksa cooook sikici olabiliyo bi kac tekrardan sonra…
Neyse yine de “arkadaslar iyidir” diyelim. Bi gece once bu ekipte bir de Potosi’de madene gittigimiz gruptaki James vardi. O daha sevimli bi arkadasimizdi. Bizim grupta olmadigina uzuldu bile. Sonradan biz de…
Bu balik adasini kesfettikten sonra ekibimiz, diger butun ekipler gibi tuz colu uzerinde deneysel fotograf calismalari yapti. Ne sacma sapan bi ismis megersem. Bi sure sonra turkler tuz colunde guneslenme antremani yapmayi tercih etti.
Hah tabii bi de soyle bisiy var, biz bu yaziyi yazana kadar planlar, olanlar bitenler degisti. Mesela bu son kismi Santiago’da, Residencial Londres’te yazdik. “Onu da sonra anlatirim”…
19 Kasım 2009 Perşembe
Git gel Sili kac saat, kac?
Sili’nin ortalama genisligi 200 km. Ama uzuuuuuun bi memleket. Yarisini katettik. Ama once San Pedro’da bi gun daha gecirdik. Yildiz gorcez ya, dediler ki bu aksamki tura katilin. Biz de bi gece daha kalalim dedik. Asli Santiago’ya gitti. Onun icin bi yandan da 3. Aradik. Uyuni turundan baska bi jipten italyan Andres vardi. Yine karsilastik onla. Dedik gel. Tur fransizca ama biz sana ceviririz. O da aksamustu bi tiyatroya cagirdi. Gidicez diye otelden cikmistik. Bileti ertesi sabaha alip geri donduk. E yer kalmamis. Baska bi yer bulduk. Bahcede otururken yine bi 12 ayda dunya turu yapan fransiz bi ciftle sohbetlendik. Meksikayi felan cok begenmisler. Karayip kiyisina gitmeyin dediler. Bi tane de indirim kitapcigi verdiler. Neyse, biz andresle bulustuk. Tiyatroyu bulamadik, gidemedik, ki yanimizda iki tane silili eleman da vardi. Fransizlar, andres felan hep beraber yemekten sonra iki litre kadar bira tuketip bayildik.
Sabah otobus maratonu basladi. 5 saat sonra ilk mola, Antofagasta. Guzeel. Yemek felan, devam. Hop, aksam 8e dogru otobuse bi labrador sicradi. Iki tane de gorilcan. Kuzeyden geliyoruz ya, uyusturucu aramasi. Hayvan bizim cantayi bi sevdi… anlattik agbilere, koka yapragi vardi felan diye. Haa dediler, tamam o zaman. Tabii tamam, memleket memleket cantada uyusturucu mu tasiycaz? Toobe toobe… bu sili polisi adami zorla tacir etcek. Indik Santiago de chile’de. Aslinda inmedik. Otobusten inip otobuse bindik. Istikamet mendoza.
Efenim dikkatli dinniyici farkeder, bi onceki yaziyi Santiago’dan yaziyoruz demistik. Bunu da oyle.Soyle ki, biz yola ciktik. Otobuste sofor, muavin sahane sohbet, ikram felan. Fekat yaklasik bi saat sonra yol tikandi. Ilerdeki madende kaza olmus. Bekledik oylece bi 4 saat. Yolun aksam 9 gibi acilacagini ogrenince geri donmeye karar verdik. Hop metro, sehre (ha evet, ilk defa metro!). bildigimiz buyuk avrupa sehri. Yerli yok. Herkes renk renk ama. Genis caddeler, gicir taksiler… Sabah tekrar deniycez. Arjantin bize hayirli gelmedi. Ha simdi, ha birazdan gidiyoruz dedikce gidemiyoruz. Nedir kardesim??
(Foto aciklama: en alttaki uyuni tur ekibi. alttan ikinci uyuni gozyanilmasiseysi, ucuncusu de. onun ustunde, cok usuyoruz ama cok guzelmis beah fotosu. en ustte de baska bi guzel manzaramiz uyuni turundan...) (Fonda Bareto caliyo, ya se muerto mi abuelo, ay ay ay...) (ucuncu parantez: hayir siliden foto yok. olmiycak da...)
Titicaca, Isla del Sol, La Paz, Sucre en son Potosi…
Titicaca’da iki gece kalip bi gece de gunes adasinda kalacaktik. Hazirlandik. Adaya gittik. Guneyine indik. Kuzeye giden yol uzerinde bi kac kalinti gorup yaklasik 2,5 saat yuruduk. Kalicak yerleri pek begenmedik. Son vaporle copacabanaya geri donduk. Ertesi gun 1:30 otobusuyle La Paz. (bakiniz asagidaki deniz ustu fotosu)
Ha bu arada o deniz bisikletlerinden de kiraladik. 15 dakikada geri goturduk, cunku kullanmak mumkun degildi.
La Paz 3360 m.’de dunyanin en yuksek baskenti diye geciyor. Sehir daglarin arasinda canak gibi. onun icin once o daglari asmak gerekiyor. Tek giris, tek cikis. O giriste de once El Alto’yu gecmek gerekiyor. El alto les bi yer tabii ki. Ama la paz ciciiii… daha once soylemistik, baskentlerde bi makyaj var diye. Her sey cok guzelken, bi sokak arkada bambaska oluyor diye. La Paz oyle diil. Her yer ayni. Her yer les. Gelir gelmez sokaga ciktik. Sokaklar eminonu, kemeralti gibi. ufak tefek gerekli gereksiz bissuru sey aldik.
Cadilar sokagi diye bi sokak var. Orda da her nevi buyu malzemesi bulunuyor. Ev yaparken sans getirsin diye lama fetusu gomuyorlarmis temele. Onlar da bu sokakta var! Bi de bol bol turizm acentasi, otel vs. cuzco kadar turistik degil, ama var tabii…
bi kac muze de gorebildik. Ulusal sanat muzesinde guzel seyler gorduk. Ama en eglencelisi muzik aletleri muzesiydi. Hem cok acayip aletler vardi, hem de bi kisim aletle oynamaya izin veriyorlardi. Bi saat kadar da bi charango dersi cok eglenceli gecti. “Dos palomas se van volandooo…”
Tiwanaku'yu da ziyaret ettik. Yine bi antik kent. Bi uzayli soylencesi var. hem takvim yapmislar, hem de bazi heykeller bi acayip. nerden gormusler, etkilenmisler de yapmislar. (bkz asagida yan duran surat fotografi). Machu picchu'dan sonraki en guzel yerdi. daha da kazilacak cok yer var. hayirlisi...
Ertesi gun kaldigimiz yeri degistirdik. Simdiki eski bi basbakanin eviymis. Kose bucak her yeri oda yapmislar. Avlulu sakin bi yer.
La Paz’dan Bolivya’nin gercek baskenti, ya da sadece anayasa mahkemesinin oldugu baskenti, Sucre’ye bilet aldik. Trans Copacabana. Yine 8 saatlik bi yol. Bu sefer otobusumuz bus-cama. Koltuklar yatiyor. Efendim, kocaman battaniyeler… biraz eski tabii. Ama olsundu. Once o battaniyeleri begenmedik, ne o oyle, eski koca battaniye diye. Sonra altinda saklanicak yer aradik. Acayip bi sekilde bindigimiz araclarin isitmasi-sogutmasi olmuyor.
Sucre La Paz’a gore daha eli yuzu duzgun gorunen bi sehir. Beyaz binalar, fekat yine inis cikis. Rehberin ilk soyledigi dinozor izleri icin hemen otobus bileti aldik. Yarim saatte gittik, 5 dakikada ciktik cunku cok sacma sapandi. Dagin karsi tarafina bina yapmislar. Taaa ote taraftaki ayak izlerini gosteriyorlar. Tamam ona da variz da, en azindan bi ne olmus, nasil olmus bilgisi ver. Kazdikca cikiyordan baska bisiy demedi temel olarak…
Baska bi kolonyal sehirde daha fazla vakit harcamayalim diye bu sefer Potosi’ye bilet aldik. Potosi maden sehri. Gumus bulunduktan sonra 8 milyon kadar yerli olmus o madenlerde. Esir olarak… biz de o madenleri merak ediyorduk. Sehir yaklasik 4000 m.’de, dunyanin en yuksek sehri diye geciyor. Gercekten nefes almak bazen akliniza gelen bisiy oluyor. Dar sokaklar, kalabalik vs… madenlere turlar var. Ertesi gune bi tane de biz aldik.
Turun icerigi basit. Musamba mont, pantalon, kask, fener, bot dagitiyorlar once. Sonra madenci pazarina madencilere hediye almaya. Koka yapragi, dinamit, vs… saf alkol gibi bisiyi de kolayla karistirip iciyorlarmis. Tabii kiyafet, alisveris salala lalala gidiliyo. Madenler kooperatifler tarafindan isletiliyomus vs vs vs… sonunda girdik. Aslinda girmek cikmakla ilgili degildi sorun. Sicak, isiksiz, sulfur kokan, genelde tozlu bi yer. Surpriz yok. Orada sabah 9 aksam 6 calisanlari da gormek surpriz degil. Ne bekliyoduysak artik hala calisan bi madene girmekten. Can sikici oldu. Turistligimizden utandik. Okuduklarimizin hic birinin bundan bahsetmemesine sasirdik… bu neyin turizmi, di mi? bi daha boyle turlara katilmayalim deyip ciktik.
Her sekil cok yordu bu sacma sapan tur. Ironik ama potosi’nin meydanindaki La Plata (gumus) café’de karnimizi doyurup bataryalari sarj ettik. Ertesi Sabah uyuni’ye otobus var. Ama hem yorgunluk, hem yukseklik, hem de bu ic sikintisi, 7 otobusune bilet aldirdi. Gece 2 gibi Uyuni’ye indik. Hava buz. Otel pahali ve kotu…
Asagidaki fotograflardan biri madenin icindeki El Tio, maden seytani, melegi, nesiyse. madenciler ona alkol, koka yapragi felan adiyorlar. daha cok gumus icin.
Ha bu arada o deniz bisikletlerinden de kiraladik. 15 dakikada geri goturduk, cunku kullanmak mumkun degildi.
La Paz 3360 m.’de dunyanin en yuksek baskenti diye geciyor. Sehir daglarin arasinda canak gibi. onun icin once o daglari asmak gerekiyor. Tek giris, tek cikis. O giriste de once El Alto’yu gecmek gerekiyor. El alto les bi yer tabii ki. Ama la paz ciciiii… daha once soylemistik, baskentlerde bi makyaj var diye. Her sey cok guzelken, bi sokak arkada bambaska oluyor diye. La Paz oyle diil. Her yer ayni. Her yer les. Gelir gelmez sokaga ciktik. Sokaklar eminonu, kemeralti gibi. ufak tefek gerekli gereksiz bissuru sey aldik.
Cadilar sokagi diye bi sokak var. Orda da her nevi buyu malzemesi bulunuyor. Ev yaparken sans getirsin diye lama fetusu gomuyorlarmis temele. Onlar da bu sokakta var! Bi de bol bol turizm acentasi, otel vs. cuzco kadar turistik degil, ama var tabii…
bi kac muze de gorebildik. Ulusal sanat muzesinde guzel seyler gorduk. Ama en eglencelisi muzik aletleri muzesiydi. Hem cok acayip aletler vardi, hem de bi kisim aletle oynamaya izin veriyorlardi. Bi saat kadar da bi charango dersi cok eglenceli gecti. “Dos palomas se van volandooo…”
Tiwanaku'yu da ziyaret ettik. Yine bi antik kent. Bi uzayli soylencesi var. hem takvim yapmislar, hem de bazi heykeller bi acayip. nerden gormusler, etkilenmisler de yapmislar. (bkz asagida yan duran surat fotografi). Machu picchu'dan sonraki en guzel yerdi. daha da kazilacak cok yer var. hayirlisi...
Ertesi gun kaldigimiz yeri degistirdik. Simdiki eski bi basbakanin eviymis. Kose bucak her yeri oda yapmislar. Avlulu sakin bi yer.
La Paz’dan Bolivya’nin gercek baskenti, ya da sadece anayasa mahkemesinin oldugu baskenti, Sucre’ye bilet aldik. Trans Copacabana. Yine 8 saatlik bi yol. Bu sefer otobusumuz bus-cama. Koltuklar yatiyor. Efendim, kocaman battaniyeler… biraz eski tabii. Ama olsundu. Once o battaniyeleri begenmedik, ne o oyle, eski koca battaniye diye. Sonra altinda saklanicak yer aradik. Acayip bi sekilde bindigimiz araclarin isitmasi-sogutmasi olmuyor.
Sucre La Paz’a gore daha eli yuzu duzgun gorunen bi sehir. Beyaz binalar, fekat yine inis cikis. Rehberin ilk soyledigi dinozor izleri icin hemen otobus bileti aldik. Yarim saatte gittik, 5 dakikada ciktik cunku cok sacma sapandi. Dagin karsi tarafina bina yapmislar. Taaa ote taraftaki ayak izlerini gosteriyorlar. Tamam ona da variz da, en azindan bi ne olmus, nasil olmus bilgisi ver. Kazdikca cikiyordan baska bisiy demedi temel olarak…
Baska bi kolonyal sehirde daha fazla vakit harcamayalim diye bu sefer Potosi’ye bilet aldik. Potosi maden sehri. Gumus bulunduktan sonra 8 milyon kadar yerli olmus o madenlerde. Esir olarak… biz de o madenleri merak ediyorduk. Sehir yaklasik 4000 m.’de, dunyanin en yuksek sehri diye geciyor. Gercekten nefes almak bazen akliniza gelen bisiy oluyor. Dar sokaklar, kalabalik vs… madenlere turlar var. Ertesi gune bi tane de biz aldik.
Turun icerigi basit. Musamba mont, pantalon, kask, fener, bot dagitiyorlar once. Sonra madenci pazarina madencilere hediye almaya. Koka yapragi, dinamit, vs… saf alkol gibi bisiyi de kolayla karistirip iciyorlarmis. Tabii kiyafet, alisveris salala lalala gidiliyo. Madenler kooperatifler tarafindan isletiliyomus vs vs vs… sonunda girdik. Aslinda girmek cikmakla ilgili degildi sorun. Sicak, isiksiz, sulfur kokan, genelde tozlu bi yer. Surpriz yok. Orada sabah 9 aksam 6 calisanlari da gormek surpriz degil. Ne bekliyoduysak artik hala calisan bi madene girmekten. Can sikici oldu. Turistligimizden utandik. Okuduklarimizin hic birinin bundan bahsetmemesine sasirdik… bu neyin turizmi, di mi? bi daha boyle turlara katilmayalim deyip ciktik.
Her sekil cok yordu bu sacma sapan tur. Ironik ama potosi’nin meydanindaki La Plata (gumus) café’de karnimizi doyurup bataryalari sarj ettik. Ertesi Sabah uyuni’ye otobus var. Ama hem yorgunluk, hem yukseklik, hem de bu ic sikintisi, 7 otobusune bilet aldirdi. Gece 2 gibi Uyuni’ye indik. Hava buz. Otel pahali ve kotu…
Asagidaki fotograflardan biri madenin icindeki El Tio, maden seytani, melegi, nesiyse. madenciler ona alkol, koka yapragi felan adiyorlar. daha cok gumus icin.
17 Kasım 2009 Salı
onden gelen fotolar...
3 Kasım 2009 Salı
2 sayi birden: Cuzco – inka jungle seysi (ozel sayi: machu picchu)
Gelecek sayi: Bolivia Titicaca
Cuzco
Cuzco’dan once cuzco’ya gelis vardi. O 16 saat oldu 19,5 saat. Kismen rahat koltuklarda taklalar attik sonlara dogru. Kac sacma sapan film seyrettik bilmiyoruz.
Hostele geldik, plaza de armas’i tepeden goren bi terasi var. O gun de yine bi kutlama varmis ki sik olurmus, bandolar, danseden insanlar, havai fisekler, yemek… karma karisik. Bissuru turist, bissuru yerli. Meydandan ayrilamadik. Bi de ne kafasiysa bu, her yer merdiven. Hep bi inis cikis durumu. Meydana yakiniz ama inersek cikmaya useniyoruz.
Bi yandan da yukseklik arttigi icin, machu picchu’ya gitmeden once bi sure kalmamiz gerekiyordu. Etrafta da gorecek inka kalintilari vardi. Ara sira nefesimiz kesilerek yukaridan asagi bi 8 km yuruduk. En etkileyicisi saqsayhuaman’di. Ispanyollar darmadagin etmeden once sehir puma seklindeymis. Burasi da pumanin disleri mi, kafasinin bi kismi mi desem, bilemedikleri kalintilar… cuzco’nun icinde sadece bi kac tas kalmis eski inka sehrinden. Ama bi yandan da hic gormedigimiz kadar turistik bi yer. Her yerde dagcilik malzemeleri, inka bisiyleri, machu picchu satiliyo. Turlara baktik. Yolculuk icin eksikleri tamamlamaya pazara gittik. Bi de yine bi arkadasin arkadasi modeli, Toni’yle bulustuk.
Inka Jungle seysi
Turlara bakarken, inka trail dedikleri eski yoldan yurumek icin bi kac ay oncesinden yer ayritmak, hatta mumkunse antrenmanlara baslamak iyi oluyomus. Bi de gayet pahali bi tur. Bi daha bu yolu yaparsak bi denemek istiyoruz. Ama meraklisina, oraya gidenlerin de hepsi turist tabii. Biz de turistligimizi bilerek, inka jungle trail aldiik. Mevzusuymus, ilk gun bayir asagi toplam 80 km bisiklet. Ikinci gun inis cikis, bi kisim inka yolundan, 18 km, ucuncu gun bi kisim tren yolundan 20 km, son gun de sabahin korunde machu picchuya tirmancakmisiz.
Once rehberimiz bi gece onceden otele geldi. Sabah 7.30-8 gibi alicaklardi. E yolda calisma varmis, saat 4’te yola cikcakmisiz. Bindik minibuse, daglar tepeler, ollantaytambo’ya geldiiik.Kahvalti molasi verip devam ettik. Bi sure sonra bizi abra malaga’da indirip, siz bisikletle devam etceksiniz dediler. Cok acayipti. Yol hem iyi, hem de bombostu. Yani hic endiseye mahal yok, trt-ollantaytambo dinleyicileri. Sabah oldugu icin once sisli, sonra gunesli yoldan asagi saldik kendimizi. 14 kisi cocuk gibi oynadik bisikletlerle. sonra asfalt bitti. Eglence de bitti. neyse ki az gittik. Santa marta’da turun en basindan beri dedikleri “básico” hosteli gorduk. Iste basit. Avluda tur yoldaslarimizla kaynastik. sivrisinekler hayatimiza iste tam o kutsal koyde girdi.
Ertesi sabah 5.30’da kalkan ekibimiz Urubamba nehir kenarindan yurumeye basladiii. Sabah 7 itibariyle les gibi terlemistik. Hava sicaaaak! Bi de tirmandik. Nefes nefese kaldik. Ama yolun sonunda termal tesisler vardi. Motivasyonumuz sicak sularda gevsemekti. Koy yollari, bi ara inka yolu, nehir kenari yuruduk. Hep yuruduk. Cok guzel yerlerde mola verdik. Cok da guzel yemekler yedik. Ilk molada sinekler zayif noktalarimiza saldirdilar. Her yerimizi offlayip yola devam ettik. (Ama 5 gun gecti hala kasiniyoruz yaa sayin dinniyici). Termal tesisler muthis! Fekat yine sivrisinek! Oradan santa teresaya gittik.
Yine 6’da kalktik. Yine 7’de hava cok sicakti. Yine yuruduk. Bu sefer allahtan duz yoldan. Basta tren yolu ilgincti, ama sonra sikici oldu. Machu pícchu’nun 500 m altindaki yere geldik. Hatta sirtini gorduk. Aguas calientes’de nehir dag vs manzarali bi yerde kaldik.
Son sabah 4’te yola ciktik. Ilk yarim saat dagin altina yuruduk. Sonra 1 saatte yaklasik 4000 basamakla 500 metre yukari ciktik. 2430 metre. O gun oraya cikan 230 kusuruncu kisiydik. Dolayisiyla wayna picchu’ya da giris alabildik. O da 2800 metrede, machu picchu’yu yukaridan goren kardes dag. Her gun 400 kisiye izin veriyorlar tirmanmasi icin.
Kapilar saat 6da acildi. Icerisi inanilmaz guzel. Cok beter bi rehber bize bisiyler anlatti. Ama bi yandan da her yanimiz dag. Sabah erken bi saat oldugu icin her yer bulutlu. Her tarafi merdivenli kocaman bir sehir bayagi duruyor. 100 yil yasabilmisler icinde. Ispanyollar bulamamis. 1911’de ingilizin biri bulmus…
Bi yandan lamalar, kuslar, daglar, larlarlar, ama hep turistler… yigit waynapicchuya tirmanirken, unzile icerde dolandi. Waynapicchudan da cok acayip gorunuyormus sehir. Ama inis cikis macerali…
Sehir oldugu gibi durdugu icin, icinde insanlar bayagi takiliyolar. Biz de piknik yaptik, cimlere uzandik… aksam ustune dogru yine yuruyerek aguas caliéntese indik. 6’da tren var.
Backpacker biletimizle ollantaytambo trenine bindik. Etraf ingiliz, avusturalyali, vb. Fakat cok rahatsiz trenler. 2 saat sonra indik. Cuzco otobusu icin savastiktan sonra, ona da binip donduk. Bittik.
Machu picchu’ya gidis zor oldu, ama sonu cok keyifliydi. Bi ara tepede oturduk etrafi seyrettik. Onlarin ki de bi acayip ismis. O kadar inis cikis mi olur? Ama o yuzden simdi cok guzel gorunuyo.
Bi de 14 kisi 3-4 gun beraber yuruyunce kaynasiyo. Onlarla da cok eglendik. hatta donuste halloween var, bulusalim, icelim dediler, ama odadan cikamadik. Sonra bi iki tanesini yine gorduk zaten.
Dondukten sonra Cuzco’da camasirciya diye sokaga ciktim. Aaa yigit dedi biri. Hatice’de cuzcodaymis. Bisikletle guney amerika turu yapan bi ekipte calisiyormus. Ayakustu, puno guzel degil, direk copacabana’ya gidin dedi. Aksamustu bulustuk. Yemek yedik, cok iyi tavsiyeler aldik. Onlar kuzeye gittikleri icin heralde bi daha karsilasamayiz. Onun icin hem iyi yolculuklar, hem de yine tebrik ediyoruuuuzzz!
Haticenin Copacabana tavsiyesiyle, gittik hemen aldik bileti. Aksam 10da biniyosun, sabah 9da ordasin. Allaa allaa…
Gelecek sayi: Bolivia Titicaca
Bi kere o otobus sirketlerinin hepsinin sayin dinniyici. Puno’da Sabah 4.30 da indirdiler herkesi otobusten. Devam edicekler 7.30da hareket etcekmis. Neyse ki otobus sinirda bekledi. Yuruyerek bolivyaya gectik. Polisler pasaportu iki kere kontrol etti, vize gerekiyor mu diye. sahane bi yere geldiiik. Gol kiyisi. deniz gibi. millet deniz bisikletine biniyo. karsida gunes’le ay adalari var. Niyetimiz bi iki gune gidip orda bi gece kalmak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)