Titicaca’da iki gece kalip bi gece de gunes adasinda kalacaktik. Hazirlandik. Adaya gittik. Guneyine indik. Kuzeye giden yol uzerinde bi kac kalinti gorup yaklasik 2,5 saat yuruduk. Kalicak yerleri pek begenmedik. Son vaporle copacabanaya geri donduk. Ertesi gun 1:30 otobusuyle La Paz. (bakiniz asagidaki deniz ustu fotosu)
Ha bu arada o deniz bisikletlerinden de kiraladik. 15 dakikada geri goturduk, cunku kullanmak mumkun degildi.
La Paz 3360 m.’de dunyanin en yuksek baskenti diye geciyor. Sehir daglarin arasinda canak gibi. onun icin once o daglari asmak gerekiyor. Tek giris, tek cikis. O giriste de once El Alto’yu gecmek gerekiyor. El alto les bi yer tabii ki. Ama la paz ciciiii… daha once soylemistik, baskentlerde bi makyaj var diye. Her sey cok guzelken, bi sokak arkada bambaska oluyor diye. La Paz oyle diil. Her yer ayni. Her yer les. Gelir gelmez sokaga ciktik. Sokaklar eminonu, kemeralti gibi. ufak tefek gerekli gereksiz bissuru sey aldik.
Cadilar sokagi diye bi sokak var. Orda da her nevi buyu malzemesi bulunuyor. Ev yaparken sans getirsin diye lama fetusu gomuyorlarmis temele. Onlar da bu sokakta var! Bi de bol bol turizm acentasi, otel vs. cuzco kadar turistik degil, ama var tabii…
bi kac muze de gorebildik. Ulusal sanat muzesinde guzel seyler gorduk. Ama en eglencelisi muzik aletleri muzesiydi. Hem cok acayip aletler vardi, hem de bi kisim aletle oynamaya izin veriyorlardi. Bi saat kadar da bi charango dersi cok eglenceli gecti. “Dos palomas se van volandooo…”
Tiwanaku'yu da ziyaret ettik. Yine bi antik kent. Bi uzayli soylencesi var. hem takvim yapmislar, hem de bazi heykeller bi acayip. nerden gormusler, etkilenmisler de yapmislar. (bkz asagida yan duran surat fotografi). Machu picchu'dan sonraki en guzel yerdi. daha da kazilacak cok yer var. hayirlisi...
Ertesi gun kaldigimiz yeri degistirdik. Simdiki eski bi basbakanin eviymis. Kose bucak her yeri oda yapmislar. Avlulu sakin bi yer.
La Paz’dan Bolivya’nin gercek baskenti, ya da sadece anayasa mahkemesinin oldugu baskenti, Sucre’ye bilet aldik. Trans Copacabana. Yine 8 saatlik bi yol. Bu sefer otobusumuz bus-cama. Koltuklar yatiyor. Efendim, kocaman battaniyeler… biraz eski tabii. Ama olsundu. Once o battaniyeleri begenmedik, ne o oyle, eski koca battaniye diye. Sonra altinda saklanicak yer aradik. Acayip bi sekilde bindigimiz araclarin isitmasi-sogutmasi olmuyor.
Sucre La Paz’a gore daha eli yuzu duzgun gorunen bi sehir. Beyaz binalar, fekat yine inis cikis. Rehberin ilk soyledigi dinozor izleri icin hemen otobus bileti aldik. Yarim saatte gittik, 5 dakikada ciktik cunku cok sacma sapandi. Dagin karsi tarafina bina yapmislar. Taaa ote taraftaki ayak izlerini gosteriyorlar. Tamam ona da variz da, en azindan bi ne olmus, nasil olmus bilgisi ver. Kazdikca cikiyordan baska bisiy demedi temel olarak…
Baska bi kolonyal sehirde daha fazla vakit harcamayalim diye bu sefer Potosi’ye bilet aldik. Potosi maden sehri. Gumus bulunduktan sonra 8 milyon kadar yerli olmus o madenlerde. Esir olarak… biz de o madenleri merak ediyorduk. Sehir yaklasik 4000 m.’de, dunyanin en yuksek sehri diye geciyor. Gercekten nefes almak bazen akliniza gelen bisiy oluyor. Dar sokaklar, kalabalik vs… madenlere turlar var. Ertesi gune bi tane de biz aldik.
Turun icerigi basit. Musamba mont, pantalon, kask, fener, bot dagitiyorlar once. Sonra madenci pazarina madencilere hediye almaya. Koka yapragi, dinamit, vs… saf alkol gibi bisiyi de kolayla karistirip iciyorlarmis. Tabii kiyafet, alisveris salala lalala gidiliyo. Madenler kooperatifler tarafindan isletiliyomus vs vs vs… sonunda girdik. Aslinda girmek cikmakla ilgili degildi sorun. Sicak, isiksiz, sulfur kokan, genelde tozlu bi yer. Surpriz yok. Orada sabah 9 aksam 6 calisanlari da gormek surpriz degil. Ne bekliyoduysak artik hala calisan bi madene girmekten. Can sikici oldu. Turistligimizden utandik. Okuduklarimizin hic birinin bundan bahsetmemesine sasirdik… bu neyin turizmi, di mi? bi daha boyle turlara katilmayalim deyip ciktik.
Her sekil cok yordu bu sacma sapan tur. Ironik ama potosi’nin meydanindaki La Plata (gumus) café’de karnimizi doyurup bataryalari sarj ettik. Ertesi Sabah uyuni’ye otobus var. Ama hem yorgunluk, hem yukseklik, hem de bu ic sikintisi, 7 otobusune bilet aldirdi. Gece 2 gibi Uyuni’ye indik. Hava buz. Otel pahali ve kotu…
Asagidaki fotograflardan biri madenin icindeki El Tio, maden seytani, melegi, nesiyse. madenciler ona alkol, koka yapragi felan adiyorlar. daha cok gumus icin.
19 Kasım 2009 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder