Yazi gec geldi, cunku sasirdik kaldik. Ya da sasirmadik da sozum ona yerliler, doga diye ciktigimiz yolda gidip en Avrupali sehirde tikandik kaldik diyelim. Doya doya, bayagi da isteye isteye... Geldik, gorduk, cikamadik…
Ilk planda Buenos Aires’te bi bucuk hafta kaliriz demistik. Giristen iki hafta oldu. Sonra, e gorusmeler var, bi hafta daha kalalim dedik. Etrafini gormedik deyip bi hafta daha derken, 4 hafta kaldik. Iyi de yaptik. Ama simdi nasil anlaticaz, neresinden tutucaz bilemiyoruz.
Sili’den cikisimiz, girisi olmasini istemedigimiz bi cikisti. Dolayisiyla arjantine girmek bizim icin kilometre tasiydi. Sonunda girdik dedik. Mendoza’ya geldik once. Hemen hersey degisti. Ortalikta hic yerli yoktu, aksine herkes sarisin, kumral renkli gozlu vs… bildigin evropali hesabi. Genis caddeler, herkesin soyledigi hesapli ve sahane biftekler, sarap vs… hemen daldik… Buenos airese devam ettik. Otobus piril, ustune bi de bingo oynadik otobuscene. Boyle bi hep beraberiz havalari…
Buenos airese gelince de otogarda hemman kalicak yer baktik. Palermo bizim semt oldu. Biz Cumartesi vardik, kizlar (Asli, Didem) pazar geliyordu. Sozde bi kac haftaligina, hostel el candil’le anlastik. Bilmiyorduk ki orda 3-5 oda degistiricez, sahipleriyle arkadas olucaz felan…
Ilk gun avenida cordoba’da alisverise verdik kendimizi. Daglar, bayirlar, jungle’dan sonra sehre adapte olmak icin ne gerekiyosa aldik. Ertesi gun kizlari karsilamaya havaalanina gittik. harala gureleden sonra, diger bi asliyla bulustuk. Bu asli bu hikayede gecen 3. asli bu arada, du bakalim. Diger Asli doktora arastirmasinda, Turkiye-Arjantin, darbeler vs. ilgili uzun uzun konustuk, tartistik. Duzenli takip eden birinden (biz internetle ilgili her konuda cok beceriksiziz ya burda) ince haberler aldik. Olan bitene uzulduk, sinirlendik…
Hatirladiklarimiz; pazar gunleri san telmo’ya gitmeye calistik. Sokakta hippiler, incik boncukcular, antikacilar, eskiciler… her yer arty-farty dizaynlar felan, sadece o kadar degil tabii bayagi muzikli dansli sokaklar… Ilk bi iki gun kredi kartiyla para cektik/cekemedik, odedik/odeyemedik telasiyla florida sokaginda yukari asagi yaptik. Neyse ki kizlar sonunda el calafate’ye ucak biletlerini aldilar. Ondan sonra ne diyelim, hermeto pascual, salinas, manu chao gibi meshor artizleri dinledik. La confiteria’da tango denedik. Aramizdaki bazi odunlar icin hiiic kolay diildi (onlar kendilerini bilir). Kizlar gitti, geldi. Biz hep el candil’deydik. Bi ara rollerblade felan yaptik, puerto madera’da. Serrano meydanindaki el taller mekanimiz oldu vs. vs…
Unzile Ispanyolca dersi almaya karar verdi, sonunda. Hocasi, bay serebrenik ve esi bizi bi Pazar yemege cagirdilar. Diller, arjantin, turkiye, 5 saat kadar sohbet ettik. Zamaninda diktadan kacip kanarya adalarina yerlesmisler. Demokrasi gelince, onlar da gelmis. Dolayisiyla askerler neler yapiyor, nasil yapiyorlar da konustuk. Ama bu konu zaten arjantinde su yuzunde. Eski mekanize birlik okulu, dikta zamani iskence ve cezaevi olan yer artik muze gibi, antropologlarin calistigi, rehberlerin nerelerde iskence yapildigini anlattiklari bir yer olmus. Plaza de mayo anneleri gibi kaybedilenlerin buyukbabalari ve cocuklari da hesap soruyorlar. Justicia y castigo, adalet ve ceza! Serebrenik hocayla esine boynumuz bukuk kaldi tabii. 30 sene oncesini yargilamak bi yana biz yeni emeklileri taburcu edip gonderiyoruz, anayasaya dokunan yok, diyemedik…
Buenos aires bizi yuttu, biz de musaade ettik. Cunku sehir coook guzel. Bi kere yesil. Genis caddeler, agaclar, parklar, her yerde seyredilecek grafitiler… aksamustu oldu mu millet her yerde spor yapiyor. Bir suru kucuk dukkan, hepsinde ilginc ilginc seyler. Gece 11 gibi ancak yemege oturuyorlar. E biz de adapte olduk, cok hizli.
Son iki gun bisikletle dolandik. Mataderos (sehrin obur ucu), Tigre’ye trenle gitmek gibi atraksiyonlar yaptik. Iki gunlugune Uruguay’a gectik. Feribot uc saatte colonia’ya vardi. Bi gece orda kalip ertesi gun montevideo’ya gittik, donduk. Colonia buyuk sehirden sonra iyi geldi. Sakin, nehir kenari, yesil, manzarali vs… Montevideo da baska bir buyuk sehirdi… soylenecek pek de bisiy yok…
Bi de eklemek gerek, Franco bizi buenos aires’te bi japon lokantasina goturdu. Deli, 70 yasinda bi japon, sadece iki masaya kendisi pisirip servis yapiyo. Ama gerrcekten iyi degil aklen. Adam ikinci dunya savasinda kalmis, bulundugu tarafi da hic degistirmeden. Bayiliyor Almanlara… hala… (anladiniz siz onu). arada “Uskudara gider iken” diye sarki soyleyip, sonra da firca cekiyor.
Eof! Sonuc olarak Buenos Aires’te cok vakit harcadik. Kipirdayamadik. Pisman miyiz, degil miyiz henuz bilmiyoruz!
En sonunda Iguazu’ya bilet aldik. Iguazu’da Henrique’yle bulustuk. Iguazu paraguay, brezilya ve arjantin arasinda bi yer. 275 selale var. Henrique bizi alip brezilya tarafina gecirdi. Sonra yine donduk. Ertesi gun de arjantin tarafindan selaleleri gezdirdi. Bi sonraki gun de selalelerin dibine giden bota binmeye diye tekrar selalelere gidip, islanip donduk. Hostel’de sonunda bi parilla (mangal!!) yapabildik.
Iguazu’nun bizim icin onemi 30 ocak icin meksikaya ucak bileti almak oldu. 3 aydir ilk defa donus haricinde bi tarihimiz var artik. Ama sonra kosarak brezilya’ya gectik.
Simdi, Brezilya’da, florianapolis’te, adanin guneyindeyiz. Rezervasyon yaptirdigimiz hostele giderken otobuste tanistigimiz arjantinli arkadasinin evini onerdi. Kucuk bi koyde, turist olmayan bi yerde kaliyoruz. Simdilik plan, yarin araba kiralayip brezilyayi arabayla gezmek. Ha brezilya derken, kucuk bi kismini, cunku cooook buyuk memleket... Planin bi baska parcasi da ay sonunda porto alegre’deki sosyal foruma gitmek. Ona da kayit felan yaptirdik, haziriz yane…
Simdi, arjantin icin ne diyelim? kisaca cok guzel! Ilk defa kacmadik.
28 Aralık 2009 Pazartesi
2 Aralık 2009 Çarşamba
25 Kasım 2009 Çarşamba
unutmusuz bunu...
Memento ya da bizim burda ne isimiz var…
Saat 10:30. Kacirdigimiz tur sirketinin ofisinin acilmasini bekliyoruz. Sonra da saat 14:30 gibi otobuse biniyoruz. Bu sefer ki gercekten zor. 23 saat. Cok konforlu vs. ama az buz degil. San Pedro de Atacama’dan, Santiago de Chile’ye. Aslinda Santiago’ya gitmisken orada kalmayip Valparaiso’ya gitmek istiyoruz. Oradan da Arjantin’de Mendoza’ya gececegiz. Buyuk ihtimal kitadaki ilk ucaga da ordan binip, Buenos Aires’e gitmek istiyoruz. Artik cok vakit kalmadi, Asli’yla Didem yakinda Buenos Aires’e geliyorlar…
Aha, nasil dustuk San Pedro de Atacama’ya? Uyuni Tuz colu turu burada da bitebiliyordu. Biz de turu oyle aldik. Uc gunun sonunda Jaime, sofor-asci-rehber-tamirci, bizi Bolivya-Sili sinirinda birakti. Oradan Sili’ye San Pedro de Atacama’ya gectik. Plan, buradan Salta’ya giden otobuslerle Arjantine gecmekti. Fekat otobuslerde Cuma’ya kadar yer yok. Panik panik Santiago’ya yer bulduk. O yuzden simdilik hic planda yokken, Sili’de bi kac gun geciriyoruz. San Pedro’ya gecmisken de colde yildiz gozleme turu alalim dedik. turu bi sekilde kacirdigimiz icin simdi ofisin acilmasini bekliyoruz.
Uyuni turunun son gunu Sabah 4’te kalktik. Kaldigimiz yer, bir lagun kiyisiydi ama bolivya’da “básico” dedikleri seyin dibiydi. Uyku tulumu, icine termal vs. ancak uyuyabildik. Son gun 4te kalkmamizin sebebi de geyserlerin o saatlerde daha iyi gorunmesiymis. Sahane seylerdi. Cok guzel fotograflar cektik. Ama hava cok soguktu. Demistik ya, araclarin isitma sogutmasi olmuyo diye, bu jipin de isitmasi calismiyodu tabii. Yakin durduk birbirimize… geyserlerden sonra ikinci durak termal sulardi. Saat 6 gibi termale geldik. Kahvaltidan sonra herkes suya! Uc gundur yikanmiyorduk. Saca basa iyi geldi. Ordan baska bi lagune. Sinirdan onceki son durak. Jaime ozellikle uyardi. Sili taze-kuru sebze meyve, koka yapragina izin vermiyor diye. (koka yapragi demisken, uyusturucu olanla bi ilgisi yok sayin dinniyici.) cantalari yiyecekten kokadan arindirdik. Fekat ottovalo’dan aldigimiz uc topu domates sandilar x-ray’de. Butun cantayi bosalttik. Bakin bunlar top dediysek de, hayir orda meyve var diye israr ettiler. Neyse, onu da sorunsuz gectik. Ikinci gune gore daha hareketli bi gundu son gun.
Cunku ikinci gun sadece tastan agac dedikleri yeri ve bi iki lagun gorduk. Daha cok dag tepe col vs duz gittik. Ilk gunun aksaminda da tuz golunun kiyisinda, yerleri, duvarlari tuzdan bi yerde kaldik. Uc jip ayni yerde oldugumuz icin, yemekten sonra ortam yol ustu restoranlarina dondu. Her masada ayri bi sohbet, alkol, arkadan sashanin bosnak sirp havalari… Zaten yorgunduk ama alkol bitene kadar herkes oturdu. Ilk geldigimizde herkes bi heves gunes batisi-dogusu izleyelim gazindaydi. Ikisi de olmadi. Dagin arkasina batti, obur koseden dogdu.
Ilk gun en heyecanlisiydi. 6 kisi jipe bindik. Esyalari tepeye bagladi Jaime. Hemman cole. Maalesef 3 gunun muzik kaderi o an belli oldu. Nerden bulduysa bi 80ler CD’si surekli dondu… col acayip. Dumduz. Beyaz. Ama turistik! Yaklasik 30 jip ayni anda yola cikti. Sonra colun ortasinda Lonley Planet’in dedigine gore illegal bi tuzdan otelde mola verdik. Hayir ne muzeye para verdik, ne de tuvaleti kullandik… sonra ogle yemegi icin isla de pescado. Efenim colun ortasinda baliga benziyomus da, ondan oyle demisler. Ustu kaktuslu bi ada gercekten. Hemen bi tur attik. Cok acayipti tabii. Baska gezegen dedik diye bi tane uzay yolu filmi yaptik… online. Tepede pachamama’ya adak yeri varmis. 1 bolivianos adadik, daha fazlasini istedik. Etrafi seyrettik, baska yapicak bisiy yok…
Ha Uyuni ekibi de yine tamamen tesaduf bi araya geldi. Once asliyla karsilastik. O da Sasha diye sloven bi arkadasini bekliyomus. Sasha’yla beraber Jeruun ve Joao da geldi. Zaten 6 olduk. Biri 17 aydir, oburu 9 aydir felan takiliyolarmis, kambocya, laos vs… eoh, zaten uc gun boyunca, ben volkana tirmanirken, pirana avlarken, pinpon gosterisindeyken aldi yurudu… bu gezdim gordum hikayeleri biraz askerlik macerasi gibi oluyo. Ordan gectiysen bi iliski kurabiliyosun, ama yoksa cooook sikici olabiliyo bi kac tekrardan sonra…
Neyse yine de “arkadaslar iyidir” diyelim. Bi gece once bu ekipte bir de Potosi’de madene gittigimiz gruptaki James vardi. O daha sevimli bi arkadasimizdi. Bizim grupta olmadigina uzuldu bile. Sonradan biz de…
Bu balik adasini kesfettikten sonra ekibimiz, diger butun ekipler gibi tuz colu uzerinde deneysel fotograf calismalari yapti. Ne sacma sapan bi ismis megersem. Bi sure sonra turkler tuz colunde guneslenme antremani yapmayi tercih etti.
Hah tabii bi de soyle bisiy var, biz bu yaziyi yazana kadar planlar, olanlar bitenler degisti. Mesela bu son kismi Santiago’da, Residencial Londres’te yazdik. “Onu da sonra anlatirim”…
19 Kasım 2009 Perşembe
Git gel Sili kac saat, kac?
Sili’nin ortalama genisligi 200 km. Ama uzuuuuuun bi memleket. Yarisini katettik. Ama once San Pedro’da bi gun daha gecirdik. Yildiz gorcez ya, dediler ki bu aksamki tura katilin. Biz de bi gece daha kalalim dedik. Asli Santiago’ya gitti. Onun icin bi yandan da 3. Aradik. Uyuni turundan baska bi jipten italyan Andres vardi. Yine karsilastik onla. Dedik gel. Tur fransizca ama biz sana ceviririz. O da aksamustu bi tiyatroya cagirdi. Gidicez diye otelden cikmistik. Bileti ertesi sabaha alip geri donduk. E yer kalmamis. Baska bi yer bulduk. Bahcede otururken yine bi 12 ayda dunya turu yapan fransiz bi ciftle sohbetlendik. Meksikayi felan cok begenmisler. Karayip kiyisina gitmeyin dediler. Bi tane de indirim kitapcigi verdiler. Neyse, biz andresle bulustuk. Tiyatroyu bulamadik, gidemedik, ki yanimizda iki tane silili eleman da vardi. Fransizlar, andres felan hep beraber yemekten sonra iki litre kadar bira tuketip bayildik.
Sabah otobus maratonu basladi. 5 saat sonra ilk mola, Antofagasta. Guzeel. Yemek felan, devam. Hop, aksam 8e dogru otobuse bi labrador sicradi. Iki tane de gorilcan. Kuzeyden geliyoruz ya, uyusturucu aramasi. Hayvan bizim cantayi bi sevdi… anlattik agbilere, koka yapragi vardi felan diye. Haa dediler, tamam o zaman. Tabii tamam, memleket memleket cantada uyusturucu mu tasiycaz? Toobe toobe… bu sili polisi adami zorla tacir etcek. Indik Santiago de chile’de. Aslinda inmedik. Otobusten inip otobuse bindik. Istikamet mendoza.
Efenim dikkatli dinniyici farkeder, bi onceki yaziyi Santiago’dan yaziyoruz demistik. Bunu da oyle.Soyle ki, biz yola ciktik. Otobuste sofor, muavin sahane sohbet, ikram felan. Fekat yaklasik bi saat sonra yol tikandi. Ilerdeki madende kaza olmus. Bekledik oylece bi 4 saat. Yolun aksam 9 gibi acilacagini ogrenince geri donmeye karar verdik. Hop metro, sehre (ha evet, ilk defa metro!). bildigimiz buyuk avrupa sehri. Yerli yok. Herkes renk renk ama. Genis caddeler, gicir taksiler… Sabah tekrar deniycez. Arjantin bize hayirli gelmedi. Ha simdi, ha birazdan gidiyoruz dedikce gidemiyoruz. Nedir kardesim??
(Foto aciklama: en alttaki uyuni tur ekibi. alttan ikinci uyuni gozyanilmasiseysi, ucuncusu de. onun ustunde, cok usuyoruz ama cok guzelmis beah fotosu. en ustte de baska bi guzel manzaramiz uyuni turundan...) (Fonda Bareto caliyo, ya se muerto mi abuelo, ay ay ay...) (ucuncu parantez: hayir siliden foto yok. olmiycak da...)
Titicaca, Isla del Sol, La Paz, Sucre en son Potosi…
Titicaca’da iki gece kalip bi gece de gunes adasinda kalacaktik. Hazirlandik. Adaya gittik. Guneyine indik. Kuzeye giden yol uzerinde bi kac kalinti gorup yaklasik 2,5 saat yuruduk. Kalicak yerleri pek begenmedik. Son vaporle copacabanaya geri donduk. Ertesi gun 1:30 otobusuyle La Paz. (bakiniz asagidaki deniz ustu fotosu)
Ha bu arada o deniz bisikletlerinden de kiraladik. 15 dakikada geri goturduk, cunku kullanmak mumkun degildi.
La Paz 3360 m.’de dunyanin en yuksek baskenti diye geciyor. Sehir daglarin arasinda canak gibi. onun icin once o daglari asmak gerekiyor. Tek giris, tek cikis. O giriste de once El Alto’yu gecmek gerekiyor. El alto les bi yer tabii ki. Ama la paz ciciiii… daha once soylemistik, baskentlerde bi makyaj var diye. Her sey cok guzelken, bi sokak arkada bambaska oluyor diye. La Paz oyle diil. Her yer ayni. Her yer les. Gelir gelmez sokaga ciktik. Sokaklar eminonu, kemeralti gibi. ufak tefek gerekli gereksiz bissuru sey aldik.
Cadilar sokagi diye bi sokak var. Orda da her nevi buyu malzemesi bulunuyor. Ev yaparken sans getirsin diye lama fetusu gomuyorlarmis temele. Onlar da bu sokakta var! Bi de bol bol turizm acentasi, otel vs. cuzco kadar turistik degil, ama var tabii…
bi kac muze de gorebildik. Ulusal sanat muzesinde guzel seyler gorduk. Ama en eglencelisi muzik aletleri muzesiydi. Hem cok acayip aletler vardi, hem de bi kisim aletle oynamaya izin veriyorlardi. Bi saat kadar da bi charango dersi cok eglenceli gecti. “Dos palomas se van volandooo…”
Tiwanaku'yu da ziyaret ettik. Yine bi antik kent. Bi uzayli soylencesi var. hem takvim yapmislar, hem de bazi heykeller bi acayip. nerden gormusler, etkilenmisler de yapmislar. (bkz asagida yan duran surat fotografi). Machu picchu'dan sonraki en guzel yerdi. daha da kazilacak cok yer var. hayirlisi...
Ertesi gun kaldigimiz yeri degistirdik. Simdiki eski bi basbakanin eviymis. Kose bucak her yeri oda yapmislar. Avlulu sakin bi yer.
La Paz’dan Bolivya’nin gercek baskenti, ya da sadece anayasa mahkemesinin oldugu baskenti, Sucre’ye bilet aldik. Trans Copacabana. Yine 8 saatlik bi yol. Bu sefer otobusumuz bus-cama. Koltuklar yatiyor. Efendim, kocaman battaniyeler… biraz eski tabii. Ama olsundu. Once o battaniyeleri begenmedik, ne o oyle, eski koca battaniye diye. Sonra altinda saklanicak yer aradik. Acayip bi sekilde bindigimiz araclarin isitmasi-sogutmasi olmuyor.
Sucre La Paz’a gore daha eli yuzu duzgun gorunen bi sehir. Beyaz binalar, fekat yine inis cikis. Rehberin ilk soyledigi dinozor izleri icin hemen otobus bileti aldik. Yarim saatte gittik, 5 dakikada ciktik cunku cok sacma sapandi. Dagin karsi tarafina bina yapmislar. Taaa ote taraftaki ayak izlerini gosteriyorlar. Tamam ona da variz da, en azindan bi ne olmus, nasil olmus bilgisi ver. Kazdikca cikiyordan baska bisiy demedi temel olarak…
Baska bi kolonyal sehirde daha fazla vakit harcamayalim diye bu sefer Potosi’ye bilet aldik. Potosi maden sehri. Gumus bulunduktan sonra 8 milyon kadar yerli olmus o madenlerde. Esir olarak… biz de o madenleri merak ediyorduk. Sehir yaklasik 4000 m.’de, dunyanin en yuksek sehri diye geciyor. Gercekten nefes almak bazen akliniza gelen bisiy oluyor. Dar sokaklar, kalabalik vs… madenlere turlar var. Ertesi gune bi tane de biz aldik.
Turun icerigi basit. Musamba mont, pantalon, kask, fener, bot dagitiyorlar once. Sonra madenci pazarina madencilere hediye almaya. Koka yapragi, dinamit, vs… saf alkol gibi bisiyi de kolayla karistirip iciyorlarmis. Tabii kiyafet, alisveris salala lalala gidiliyo. Madenler kooperatifler tarafindan isletiliyomus vs vs vs… sonunda girdik. Aslinda girmek cikmakla ilgili degildi sorun. Sicak, isiksiz, sulfur kokan, genelde tozlu bi yer. Surpriz yok. Orada sabah 9 aksam 6 calisanlari da gormek surpriz degil. Ne bekliyoduysak artik hala calisan bi madene girmekten. Can sikici oldu. Turistligimizden utandik. Okuduklarimizin hic birinin bundan bahsetmemesine sasirdik… bu neyin turizmi, di mi? bi daha boyle turlara katilmayalim deyip ciktik.
Her sekil cok yordu bu sacma sapan tur. Ironik ama potosi’nin meydanindaki La Plata (gumus) café’de karnimizi doyurup bataryalari sarj ettik. Ertesi Sabah uyuni’ye otobus var. Ama hem yorgunluk, hem yukseklik, hem de bu ic sikintisi, 7 otobusune bilet aldirdi. Gece 2 gibi Uyuni’ye indik. Hava buz. Otel pahali ve kotu…
Asagidaki fotograflardan biri madenin icindeki El Tio, maden seytani, melegi, nesiyse. madenciler ona alkol, koka yapragi felan adiyorlar. daha cok gumus icin.
Ha bu arada o deniz bisikletlerinden de kiraladik. 15 dakikada geri goturduk, cunku kullanmak mumkun degildi.
La Paz 3360 m.’de dunyanin en yuksek baskenti diye geciyor. Sehir daglarin arasinda canak gibi. onun icin once o daglari asmak gerekiyor. Tek giris, tek cikis. O giriste de once El Alto’yu gecmek gerekiyor. El alto les bi yer tabii ki. Ama la paz ciciiii… daha once soylemistik, baskentlerde bi makyaj var diye. Her sey cok guzelken, bi sokak arkada bambaska oluyor diye. La Paz oyle diil. Her yer ayni. Her yer les. Gelir gelmez sokaga ciktik. Sokaklar eminonu, kemeralti gibi. ufak tefek gerekli gereksiz bissuru sey aldik.
Cadilar sokagi diye bi sokak var. Orda da her nevi buyu malzemesi bulunuyor. Ev yaparken sans getirsin diye lama fetusu gomuyorlarmis temele. Onlar da bu sokakta var! Bi de bol bol turizm acentasi, otel vs. cuzco kadar turistik degil, ama var tabii…
bi kac muze de gorebildik. Ulusal sanat muzesinde guzel seyler gorduk. Ama en eglencelisi muzik aletleri muzesiydi. Hem cok acayip aletler vardi, hem de bi kisim aletle oynamaya izin veriyorlardi. Bi saat kadar da bi charango dersi cok eglenceli gecti. “Dos palomas se van volandooo…”
Tiwanaku'yu da ziyaret ettik. Yine bi antik kent. Bi uzayli soylencesi var. hem takvim yapmislar, hem de bazi heykeller bi acayip. nerden gormusler, etkilenmisler de yapmislar. (bkz asagida yan duran surat fotografi). Machu picchu'dan sonraki en guzel yerdi. daha da kazilacak cok yer var. hayirlisi...
Ertesi gun kaldigimiz yeri degistirdik. Simdiki eski bi basbakanin eviymis. Kose bucak her yeri oda yapmislar. Avlulu sakin bi yer.
La Paz’dan Bolivya’nin gercek baskenti, ya da sadece anayasa mahkemesinin oldugu baskenti, Sucre’ye bilet aldik. Trans Copacabana. Yine 8 saatlik bi yol. Bu sefer otobusumuz bus-cama. Koltuklar yatiyor. Efendim, kocaman battaniyeler… biraz eski tabii. Ama olsundu. Once o battaniyeleri begenmedik, ne o oyle, eski koca battaniye diye. Sonra altinda saklanicak yer aradik. Acayip bi sekilde bindigimiz araclarin isitmasi-sogutmasi olmuyor.
Sucre La Paz’a gore daha eli yuzu duzgun gorunen bi sehir. Beyaz binalar, fekat yine inis cikis. Rehberin ilk soyledigi dinozor izleri icin hemen otobus bileti aldik. Yarim saatte gittik, 5 dakikada ciktik cunku cok sacma sapandi. Dagin karsi tarafina bina yapmislar. Taaa ote taraftaki ayak izlerini gosteriyorlar. Tamam ona da variz da, en azindan bi ne olmus, nasil olmus bilgisi ver. Kazdikca cikiyordan baska bisiy demedi temel olarak…
Baska bi kolonyal sehirde daha fazla vakit harcamayalim diye bu sefer Potosi’ye bilet aldik. Potosi maden sehri. Gumus bulunduktan sonra 8 milyon kadar yerli olmus o madenlerde. Esir olarak… biz de o madenleri merak ediyorduk. Sehir yaklasik 4000 m.’de, dunyanin en yuksek sehri diye geciyor. Gercekten nefes almak bazen akliniza gelen bisiy oluyor. Dar sokaklar, kalabalik vs… madenlere turlar var. Ertesi gune bi tane de biz aldik.
Turun icerigi basit. Musamba mont, pantalon, kask, fener, bot dagitiyorlar once. Sonra madenci pazarina madencilere hediye almaya. Koka yapragi, dinamit, vs… saf alkol gibi bisiyi de kolayla karistirip iciyorlarmis. Tabii kiyafet, alisveris salala lalala gidiliyo. Madenler kooperatifler tarafindan isletiliyomus vs vs vs… sonunda girdik. Aslinda girmek cikmakla ilgili degildi sorun. Sicak, isiksiz, sulfur kokan, genelde tozlu bi yer. Surpriz yok. Orada sabah 9 aksam 6 calisanlari da gormek surpriz degil. Ne bekliyoduysak artik hala calisan bi madene girmekten. Can sikici oldu. Turistligimizden utandik. Okuduklarimizin hic birinin bundan bahsetmemesine sasirdik… bu neyin turizmi, di mi? bi daha boyle turlara katilmayalim deyip ciktik.
Her sekil cok yordu bu sacma sapan tur. Ironik ama potosi’nin meydanindaki La Plata (gumus) café’de karnimizi doyurup bataryalari sarj ettik. Ertesi Sabah uyuni’ye otobus var. Ama hem yorgunluk, hem yukseklik, hem de bu ic sikintisi, 7 otobusune bilet aldirdi. Gece 2 gibi Uyuni’ye indik. Hava buz. Otel pahali ve kotu…
Asagidaki fotograflardan biri madenin icindeki El Tio, maden seytani, melegi, nesiyse. madenciler ona alkol, koka yapragi felan adiyorlar. daha cok gumus icin.
17 Kasım 2009 Salı
onden gelen fotolar...
3 Kasım 2009 Salı
2 sayi birden: Cuzco – inka jungle seysi (ozel sayi: machu picchu)
Gelecek sayi: Bolivia Titicaca
Cuzco
Cuzco’dan once cuzco’ya gelis vardi. O 16 saat oldu 19,5 saat. Kismen rahat koltuklarda taklalar attik sonlara dogru. Kac sacma sapan film seyrettik bilmiyoruz.
Hostele geldik, plaza de armas’i tepeden goren bi terasi var. O gun de yine bi kutlama varmis ki sik olurmus, bandolar, danseden insanlar, havai fisekler, yemek… karma karisik. Bissuru turist, bissuru yerli. Meydandan ayrilamadik. Bi de ne kafasiysa bu, her yer merdiven. Hep bi inis cikis durumu. Meydana yakiniz ama inersek cikmaya useniyoruz.
Bi yandan da yukseklik arttigi icin, machu picchu’ya gitmeden once bi sure kalmamiz gerekiyordu. Etrafta da gorecek inka kalintilari vardi. Ara sira nefesimiz kesilerek yukaridan asagi bi 8 km yuruduk. En etkileyicisi saqsayhuaman’di. Ispanyollar darmadagin etmeden once sehir puma seklindeymis. Burasi da pumanin disleri mi, kafasinin bi kismi mi desem, bilemedikleri kalintilar… cuzco’nun icinde sadece bi kac tas kalmis eski inka sehrinden. Ama bi yandan da hic gormedigimiz kadar turistik bi yer. Her yerde dagcilik malzemeleri, inka bisiyleri, machu picchu satiliyo. Turlara baktik. Yolculuk icin eksikleri tamamlamaya pazara gittik. Bi de yine bi arkadasin arkadasi modeli, Toni’yle bulustuk.
Inka Jungle seysi
Turlara bakarken, inka trail dedikleri eski yoldan yurumek icin bi kac ay oncesinden yer ayritmak, hatta mumkunse antrenmanlara baslamak iyi oluyomus. Bi de gayet pahali bi tur. Bi daha bu yolu yaparsak bi denemek istiyoruz. Ama meraklisina, oraya gidenlerin de hepsi turist tabii. Biz de turistligimizi bilerek, inka jungle trail aldiik. Mevzusuymus, ilk gun bayir asagi toplam 80 km bisiklet. Ikinci gun inis cikis, bi kisim inka yolundan, 18 km, ucuncu gun bi kisim tren yolundan 20 km, son gun de sabahin korunde machu picchuya tirmancakmisiz.
Once rehberimiz bi gece onceden otele geldi. Sabah 7.30-8 gibi alicaklardi. E yolda calisma varmis, saat 4’te yola cikcakmisiz. Bindik minibuse, daglar tepeler, ollantaytambo’ya geldiiik.Kahvalti molasi verip devam ettik. Bi sure sonra bizi abra malaga’da indirip, siz bisikletle devam etceksiniz dediler. Cok acayipti. Yol hem iyi, hem de bombostu. Yani hic endiseye mahal yok, trt-ollantaytambo dinleyicileri. Sabah oldugu icin once sisli, sonra gunesli yoldan asagi saldik kendimizi. 14 kisi cocuk gibi oynadik bisikletlerle. sonra asfalt bitti. Eglence de bitti. neyse ki az gittik. Santa marta’da turun en basindan beri dedikleri “básico” hosteli gorduk. Iste basit. Avluda tur yoldaslarimizla kaynastik. sivrisinekler hayatimiza iste tam o kutsal koyde girdi.
Ertesi sabah 5.30’da kalkan ekibimiz Urubamba nehir kenarindan yurumeye basladiii. Sabah 7 itibariyle les gibi terlemistik. Hava sicaaaak! Bi de tirmandik. Nefes nefese kaldik. Ama yolun sonunda termal tesisler vardi. Motivasyonumuz sicak sularda gevsemekti. Koy yollari, bi ara inka yolu, nehir kenari yuruduk. Hep yuruduk. Cok guzel yerlerde mola verdik. Cok da guzel yemekler yedik. Ilk molada sinekler zayif noktalarimiza saldirdilar. Her yerimizi offlayip yola devam ettik. (Ama 5 gun gecti hala kasiniyoruz yaa sayin dinniyici). Termal tesisler muthis! Fekat yine sivrisinek! Oradan santa teresaya gittik.
Yine 6’da kalktik. Yine 7’de hava cok sicakti. Yine yuruduk. Bu sefer allahtan duz yoldan. Basta tren yolu ilgincti, ama sonra sikici oldu. Machu pícchu’nun 500 m altindaki yere geldik. Hatta sirtini gorduk. Aguas calientes’de nehir dag vs manzarali bi yerde kaldik.
Son sabah 4’te yola ciktik. Ilk yarim saat dagin altina yuruduk. Sonra 1 saatte yaklasik 4000 basamakla 500 metre yukari ciktik. 2430 metre. O gun oraya cikan 230 kusuruncu kisiydik. Dolayisiyla wayna picchu’ya da giris alabildik. O da 2800 metrede, machu picchu’yu yukaridan goren kardes dag. Her gun 400 kisiye izin veriyorlar tirmanmasi icin.
Kapilar saat 6da acildi. Icerisi inanilmaz guzel. Cok beter bi rehber bize bisiyler anlatti. Ama bi yandan da her yanimiz dag. Sabah erken bi saat oldugu icin her yer bulutlu. Her tarafi merdivenli kocaman bir sehir bayagi duruyor. 100 yil yasabilmisler icinde. Ispanyollar bulamamis. 1911’de ingilizin biri bulmus…
Bi yandan lamalar, kuslar, daglar, larlarlar, ama hep turistler… yigit waynapicchuya tirmanirken, unzile icerde dolandi. Waynapicchudan da cok acayip gorunuyormus sehir. Ama inis cikis macerali…
Sehir oldugu gibi durdugu icin, icinde insanlar bayagi takiliyolar. Biz de piknik yaptik, cimlere uzandik… aksam ustune dogru yine yuruyerek aguas caliéntese indik. 6’da tren var.
Backpacker biletimizle ollantaytambo trenine bindik. Etraf ingiliz, avusturalyali, vb. Fakat cok rahatsiz trenler. 2 saat sonra indik. Cuzco otobusu icin savastiktan sonra, ona da binip donduk. Bittik.
Machu picchu’ya gidis zor oldu, ama sonu cok keyifliydi. Bi ara tepede oturduk etrafi seyrettik. Onlarin ki de bi acayip ismis. O kadar inis cikis mi olur? Ama o yuzden simdi cok guzel gorunuyo.
Bi de 14 kisi 3-4 gun beraber yuruyunce kaynasiyo. Onlarla da cok eglendik. hatta donuste halloween var, bulusalim, icelim dediler, ama odadan cikamadik. Sonra bi iki tanesini yine gorduk zaten.
Dondukten sonra Cuzco’da camasirciya diye sokaga ciktim. Aaa yigit dedi biri. Hatice’de cuzcodaymis. Bisikletle guney amerika turu yapan bi ekipte calisiyormus. Ayakustu, puno guzel degil, direk copacabana’ya gidin dedi. Aksamustu bulustuk. Yemek yedik, cok iyi tavsiyeler aldik. Onlar kuzeye gittikleri icin heralde bi daha karsilasamayiz. Onun icin hem iyi yolculuklar, hem de yine tebrik ediyoruuuuzzz!
Haticenin Copacabana tavsiyesiyle, gittik hemen aldik bileti. Aksam 10da biniyosun, sabah 9da ordasin. Allaa allaa…
Gelecek sayi: Bolivia Titicaca
Bi kere o otobus sirketlerinin hepsinin sayin dinniyici. Puno’da Sabah 4.30 da indirdiler herkesi otobusten. Devam edicekler 7.30da hareket etcekmis. Neyse ki otobus sinirda bekledi. Yuruyerek bolivyaya gectik. Polisler pasaportu iki kere kontrol etti, vize gerekiyor mu diye. sahane bi yere geldiiik. Gol kiyisi. deniz gibi. millet deniz bisikletine biniyo. karsida gunes’le ay adalari var. Niyetimiz bi iki gune gidip orda bi gece kalmak.
26 Ekim 2009 Pazartesi
sadece foto
23 Ekim 2009 Cuma
Mirafloresten kacis…
Sehir bizi yuttu. Cikamadik yine. On gun kaldik. Cogunlugu maalesef, utanarak soyluyoruz ki, mirafloresteki starbukunde gecti. Kahve hem hesapli, hem guzel, e bi de internet var. sahane. Bi pazar gunu ogleden sonrasi, bayagi piknik yaptik starbukunde.
Neyse, yigitin bi kac gorusmesi vardi Lima’da. Kaldikca kaldik bizde. Daha kalsak goruscek cok da yer vardi. Ama aaaa yeter be… trafige takil, dvd seyret ,sokaklarda dolan, ikmal diye alisveris yap derken bayagi rutine girdik.
Sehrin bazi yerlerini yine makyajlamislar. Hatta fazla makyajlamislar. Miraflores, barranco, san isidro gayet eli yuzu duzgun yerler. Sik magazalar, buyuk binalar,... eski sehir merkezi yine ayni. Plaza de armas, kilise, hukumet, belediye uclusu… ortasinda havuz olmazsa olmaz. Guzelce yenilenmis. Biraz da turistik tabii yine. Ote yandan sehir boydan boya pasifik kiyisinda. Biraz yuruyunce denize variyorsun. Sehrin icinde elinde sorf tahtasiyla dolasanlar felan gorulebiliyor. Su sogukmus, hava zaten sicak olmadi. Ilkbahardaymisiz. Araliktan itibaren yagmurlu ve sicak mevsim geliyormus.
Ama sehir olunca insanlarla tanismak da mumkun oluyor. Mesela mancorada karsilastigimiz asli ve zeynebin, aslisi aradi.lima’dan la paz’a kadar beraber gidiyoruz. O da bize evinde kaldigi arkadasini tanistirdi. Couch surfing yapiyorlarmis, asliyla zeynep bi suredir. Merak edenler icin hospitality club gibi. Couchsurfing.com galiba. O arkadasi, Fernando, bizi san isidro’da pisco sour icmeye goturdu. Yumurtayla yaptiklari bi kokteyl. Leziz. Bi de maracuyá sour var, o ayri leziz. Sonra da barranco’ya baska bi mekana gittik. Yola cikmadan once yine cok icmeyi basardik.
Ama arada, ozsel’in arkadasi giancarlo’yla bulustuk. Kendisi bankaci. bizi eski sehirdeki tanta diye bi lokantaya goturdu. Bi kere de yine mirafloreste ciktik. Biraz peru ekonomisi, biraz peru tadlari… gayet iyi oldu. Bize Barranco’da bi iki yer onerdi.
Barranco da gayet gece hayati olan bi yermis. Cumartesi aksam pisco diye bi yere gittik. Nisantasi house café tadinda iste... Sonra kendimiz bakinalim dedik. Bodrum barlar sokagina daldik. Salsa, tisko vs… bi bira icip kactik.
El hueco diye bi cd pazarindan bahsettiler. Gidip 3 tanesi 5 solese mp3 aldik. Peruvian rock! Yeah! Kocaman kemeralti, tahtakale gibi bi yer. Bi de dogubanki gorelim diye polvos azules’e gittik. Ordan da 2 tanesi 10a cd aldik. Sahane alisverisler! Ama gerisi yalan. Pek bisiy alincak yerler degil.
Mirafloresin sonunda larcomar diye bi alisveris merkezi yapmislar. Pasifik manzarali oldugu icin kabul edilebilir bi yerdi. Orda da fast food falan yedik arada bi iki tane.
Son gun bi muze gorelim diyerekten museo nacional’e gittik. Once yine moche, inca vs canak comlegi gorduk, ki cok ilginc seyler vardi. Baska bi katta ucurtma sergisi, bi katta da 1980-2000 arasindaki olaylarla ilgili bi fotograf sergisi. Fotograflarda orgut (Sendero luminoso-MRTA) surda su katliami yapti, devlet burda bu kadar sivil oldurdu gibi aciklamalar vardi. Bu konuyla ilgili kurulan ombudsmanlik hazirlamis sergiyi. Bi gorusmede de su anda ulkenin en guvenilir kurumu oldugunu soylediler. Sergi bize cok objektif gorundu. 200’den sonra bir gercekler ve baris komisyonu kurulmus. Sonra da ombudsmanlik. Tabii dusunduk, ombudsmanin turkcesi nedir? Bi kac tane de biz de olsa iyi olmaz mi?
Bu sefer uc kisilik ekibimiz rotayi hazirladi. Once ballestas adalarini gormeye, çöle, Ica’ya, huacachina’da kalmaya. Ertesi gun cuzco’ya, ordan bi iki gunde de machu pichu’ya.
Lima’dan Sabah 9.30 biletli otobusumuz, 10.30 gibi kalkti. Ogleden sonra ica’ya vardik. Ica’dan taksiyle yakinindaki vahaya gittik. Bayagi colun ortasinda vaha, etrafinda oteller felan… Hemen otelimizi bulup esyalarimizi biraktik. Ilk girdigimiz otelde zeynep varmis. Burasi için iyi dedi. Tura gidiyomus. 10 dakka sonra. hemman atladik biz de.
Buggy turu aldik. buggy cip gibi bisiy, ama her yeri acik. Yuksek bi araba. Bizimki arabadan cok minibustu. 7 kisi ciktik çöle. Yuksek yuksek kum tepelerini hoplaya ziplaya ciktik indik. Etrafta da bissuru baska buggy, turistler… sonra durduk. Bagajdan boardlari cikardi Antonio. Altini mumladik daha iyi kaysin diye. Bi kac kere denedik. Super basarili degildi ekibimiz ama yine de cok artist fotograflar cekmesini becerdik. Herkes cok eglendi. Wallahi!
Vaha oldugu icin, gol kiyisinda aksam yemegi yedik diger turistlerle. Ertesi Sabah 6.30’a tur aldik. ballestas adalarina. Sabah gozumuzu zor acip minibusle yaklasik 1 saat uzakliktaki piscoya gittik. Yola ciktigimizdan beri hic bu kadar turisti bi arada gormemistik. Yaklasik 20 kisilik, tepesi acik, hizli 5,6 tekne. Daha limandan cikmadan yunuslar geldi. Agir silahli turistlerin hepsi kamera, fotograf makinalarını cektiler. Biz bi kac beceriksiz yunus goruntusu yakaladik. Taze turist hesabı. Uzun, ruzgarli bi yoldan sonra adalara vardik. Her yer sadece kus. Martilar, pelikanlar, sadece Sili’de ve burda gorulen ucabilen penguenler, daha normal penguenler, adini bilemedigimiz kirmizi gagali kuslar, ve bi kac cesit kus daha. Ama en onemlisi deniz aslanlari. Aksamlari besleniyomus sefa pezevenkleri. Ooole bi yatmislar ki o taslarin ustune. Kendilerini ordan oraya atarak dinleniyolar. 17 kg et yiyolarmis bi gunde, surda disiler toplaniyomus, burda erkekler kapisiyomus… discovery channel… 4-5 senede bir gelip adadaki kus pisliklerini topluyorlarmis. Gubre olarak kullaniliyomus… e tabii kokuyo bi kisim ada… bekciler de el salladi gecerken. neyse bu da cok keyifliydi.
Donuste cuzco biletimizi aldik. 16 saate hazirlandik. Cruz del sur buralarin uzun yol sampiyonu. En guvenli, en temiz en en en… ama 16 saat beah!...
Resimler icin lejand:
bi tanesi giancarloyla. yemekten sonra.
plaza de armas, lima, biz.
mirafloresten denize bakisss...
trujillo'dan limadan, geriden gelen fotolar
17 Ekim 2009 Cumartesi
Lima diye geldik, mirafloresteyiz iki gundur…
Trujillo’dan Lima’ya geldigimiz otobus sahaneydi. Línea Turizm. 8 saatte sehre geldik, ama bir bucuk saatte terminale ancak geldik. Hava hafif kapaliydi. Bi de les gibi pazartesi sabahi trafigi. Cok bisiy beklemiyoduk zaten. Limaya gidiyoruz deyince, Herkes, gri, cirkin, sikici gibi seyler soylemisti. Biz hemen, “kalmak icin daha iyi olur” dedikleri, eski lima’nin disindaki miraflorese gittik. Biraz yer aradik. Bir aksamlik bi yer bulduk. Gazetede aksama depeche mode konseri oldugunu gorduk. Bilet satilan bi yer bulduk, hatta bilet de bulduk. Sonra ertesi aksamlar icin biraz yer baktik, bi tane de temiz, guzel bi yer bulduk.
Konsere taksiyle gidelim demistik. Hosteldeki enrike bize dolmus tarif etti. “Bi tanesine binin avenida larco’dan, Javier prado’da inin. Ordan da pradoyu gecene binin. Monumentale gidiyo mu agbi, diye sorarsiniz” dediii… tamam konser buyuk. E gidis toreni de iki saat surdu boylece. Ilk dolmusa bindik. Bayagi bildigimiz maslak dolmuslarindan. buyukdere gibi bi yerde gidiyo. Ayni sacma sapan hareketlerle kullaniyolar falan. Ama salsa caliyo. Ha bi de doluyo! Full! Neyse, inecek yeri kacirmadan indik! Ikincisine biraz yuruduk. saat 9daki konsere 7 gibi yola cikmistik. Is cikisi trafigi, bi de ikinci dolmus yonunde herkes konsere gidiyomus. Dolmuslara binmek mumkun degil! Ittir kaktir. Taksiler ya dolu, ya almiyo. Yurusek ne kadar surer dedik amcaya. Ooo, iki saat, dedi. Meger biz bayagi sehri katediyomusuz. O arada arka yoldan bi tane bos minibús geldi. Iki saat diyen amca kos kos dedi, atladik. 9 gibi indigimiz yerde yine ayni amca bize triportor cevirdi bi tane. Konsere giden baska bi iki kisiyle alete bindik. Dattiri dat… kapiya kadar gittik. 9 bucuk gibi girebildik. Daha baslamamislardi.
Tabii ki sahne oldugumuz yerden cooook uzakti. Ama kalabalik, muzik vs iyi geldi. Iki kere donduler. Bilet aldiktan sonra butun gun personal jesus soylemistik. Ikinci cikista onu da soylediler, tamam oldu. Bunun ucuncusu olmaz deyip, hemen cikisa yoneldik. Mini cakal modeli. Yine de bizden once de cok cikan olmus. Kararli bi sekilde taksi aradik. Antin kuntin, 3-5, olur olmaz, anlastik bi tanesiyle cok temiz donduk.
Sabah yeni buldugumuz yere gectik. Sonra ikmal yapmaya ciktik. Once seyahat ceki icin bankaya. Sonra larco del mar’a gittik. Deniz kiyisina Guayaquil’deki maleconun sadece alisveris merkezi olanini yapmislar. Tam kiyi degil tabii, bilmemkac metre tepesinde. Donuste Manolonun yerinde bi kahve, bi churros, serbetsiz lokma gibi bisiy. Yarina bi kac gorusme, belki sightseeing felan. Pazartesiye kadar lima’dayiz. Sonra cuzco. Bilet bakmamiz gerekiyomus hizlica…
Konsere taksiyle gidelim demistik. Hosteldeki enrike bize dolmus tarif etti. “Bi tanesine binin avenida larco’dan, Javier prado’da inin. Ordan da pradoyu gecene binin. Monumentale gidiyo mu agbi, diye sorarsiniz” dediii… tamam konser buyuk. E gidis toreni de iki saat surdu boylece. Ilk dolmusa bindik. Bayagi bildigimiz maslak dolmuslarindan. buyukdere gibi bi yerde gidiyo. Ayni sacma sapan hareketlerle kullaniyolar falan. Ama salsa caliyo. Ha bi de doluyo! Full! Neyse, inecek yeri kacirmadan indik! Ikincisine biraz yuruduk. saat 9daki konsere 7 gibi yola cikmistik. Is cikisi trafigi, bi de ikinci dolmus yonunde herkes konsere gidiyomus. Dolmuslara binmek mumkun degil! Ittir kaktir. Taksiler ya dolu, ya almiyo. Yurusek ne kadar surer dedik amcaya. Ooo, iki saat, dedi. Meger biz bayagi sehri katediyomusuz. O arada arka yoldan bi tane bos minibús geldi. Iki saat diyen amca kos kos dedi, atladik. 9 gibi indigimiz yerde yine ayni amca bize triportor cevirdi bi tane. Konsere giden baska bi iki kisiyle alete bindik. Dattiri dat… kapiya kadar gittik. 9 bucuk gibi girebildik. Daha baslamamislardi.
Tabii ki sahne oldugumuz yerden cooook uzakti. Ama kalabalik, muzik vs iyi geldi. Iki kere donduler. Bilet aldiktan sonra butun gun personal jesus soylemistik. Ikinci cikista onu da soylediler, tamam oldu. Bunun ucuncusu olmaz deyip, hemen cikisa yoneldik. Mini cakal modeli. Yine de bizden once de cok cikan olmus. Kararli bi sekilde taksi aradik. Antin kuntin, 3-5, olur olmaz, anlastik bi tanesiyle cok temiz donduk.
Sabah yeni buldugumuz yere gectik. Sonra ikmal yapmaya ciktik. Once seyahat ceki icin bankaya. Sonra larco del mar’a gittik. Deniz kiyisina Guayaquil’deki maleconun sadece alisveris merkezi olanini yapmislar. Tam kiyi degil tabii, bilmemkac metre tepesinde. Donuste Manolonun yerinde bi kahve, bi churros, serbetsiz lokma gibi bisiy. Yarina bi kac gorusme, belki sightseeing felan. Pazartesiye kadar lima’dayiz. Sonra cuzco. Bilet bakmamiz gerekiyomus hizlica…
15 Ekim 2009 Perşembe
Mocheler, lambayequeler, chimular en son inkalar…
Sonunda bekledigimiz tarihiii gezilere basladik. 9-10-11 ekimde chiclayo, trujillo gezdik. gezdik ama mesela, mocheler nasil bitti, neden kayboldular ogrenemedik. Cunku ellerindeki kalintinin %80i daha acilmamis. Acilanlar da fena durumda, ama en azindan bi fikir veriyor.
Chiclayo’dan aldigimiz ilk tur bizi bay sipanin mezarina/piramidine, sipan muzesine, bi de tucume muzesine goturdu. Fiyatlar ekvatordakine gore daha iyi. Ama muzeler bazi durumlarda inanilmaz tesisler, bazilarinda yine sanki bi free-enterprise durumu var gibi…
Mezarlardaki adamlarin uzerinden cikardiklari seylere gore, burunlarina agizlarini kapatan bisiy takiyorlar. Hem sesi yukseltiyomus, hem de duygulari gostermiyormus. Buyuk adam, buyuk agizlik hesabi… Bi de kralin taktigi kupeler icin kulak gerek! Kocaman kupeler. Biri gomuldukten sonra, uzerine digerí, uzerine digerí diye gitmisler. Tapinaklar ust uste. Kocaman sehirler var daha kazilmayi bekleyen.
Aksam televizyonda 5i bi arada starwars vardi. Yemekleri odada yemek uzere, sizana kadar seyrettik. Sabah 6da, otobuse binerken kameraya cektikleri bi sirketle, trujillo’ya geldik.
Chiclayo Trujillo arasi uc saatmis, burada da Mocheler, Chimular ve en son Inkalar varmis.. daha cok piramit var... Yine cok buyuk bir bolumu acilmamis.. Piramit ve muze disinda bir de kralin sarayini gorduk. Duvarlar susleme dolu, kimisi rengarenk, yine yuzler, yilanlar, tilkiler, kuslar.. Peru da pasifikle andlar arasi col, arkeolojik bolgede heryer kum tabii… Ispanyollardan sonra mezar hirsizlari yine pek birsey birakmamis.
Trujillo ’da planimiz tura katilip ertesi gun huanchaco’da kalmakti. 2 kmlik dalgalar var, dediler. Turun son duragi orasiydi. Inip kalicaktik. Turda tanistigimiz yeni zelandali dean martin, gercekten adi bu, huanchaco’da da hava deniz de soguk dedi. Hemen vazgectik. Gece otobusuyle limaya gidelim dedik. Dean 4 aydir dolasiyormus. 2 ay brezilyada kalmis. limadan eve donecekti. Fekat gel gor ki, bu sefer de 4 gunluk bi tatilin son gunune denk geldik. Pazar aksam eve donus trafigi, limaya otobus yok. Dean’e bi kisilik bi yer bulduk. Biz de ertesi geceye aldik. Trujillo´da bi gun gecirsek fena olmaz demistik. Iyi de oldu.
Kalacak yer baktik.yine hosteltrail.com’dan. Kocaman bi evin bazi odalarini kiraliyor Carmela teyze. Odalar kocaman, temiz vs. bizimle ayni tura katilan jan’la hanna da orda kaliyormus. Yine bi basimiza neler geldi neler sohbeti yaptik evin avlusunda.
Sabah 12de odadan zor ciktik. Eski sehir sanki ortasinda kalmis sehrin. yine bir kac guzel duzenli sokak, bir, iki katli renkli binalar, bi kisim “ferforjeler”, pencereler, bir iki buyuk meydan, renkli suslu kliseler ve hooop bir iki sokak sonra kohne, karanlik, carpik curpuk, gri, gercek sehir... Guzel bir ogle yemegi yedik, ya da cok actik. corbadan cikan ve tirnaklarla bize dogru bakan tavuk bacagina pek aldirmadik… sonra oyuncak muzesi. acikcasi kucuk bir bolum yerlilere ait donemlerdendi. oyuncaklarin kalani avrupadan 1900 – 1950 arasi donem trenler, bebekler, arabalar, kuklalar… cok guzel oyuncaklar vardi... gerisi biraz daha sokaklarda dolas, yine uzun zamandan sonra guzel kahve bul ve yola hazirlanla gecti. zaten artik 15dkya terminale dogru hareketlenmek lazim…
10 Ekim 2009 Cumartesi
Ekvator bittttt
Ertesi gun, 5i Pazartesi, oglene dogru yola cikalim onun icin hizlica cuenca’yi gezelim dedik. Once calle larga uzerindeki las culturas aboriginas muzesine gittik. Cok guzel muzeydi. Bissuru fotograf cektik. Iste rengi vs. anlatmislar ama ne ise yaradiklari anlasilmiyor. Kocaman bi muze ama bakimsiz bi evin icine yapmislar gibi. gez gez bitmedi.
Baska bi aborijin muzesi, 3-6 arasi acikmis, donduk, 6dan once kapanmis. Arada da bi tanesini bienal hazirligi oldugu icin kapatmislar, onu da kacirdik. Ama yine sahane yemek yedik. Bu arada sokaklar falan da gayet guzel . bi iki tur sirketi gezdik. Bi tanesi 3,5 saat yurumemiz icin para istedi, bi de yagmur yagabilir, kaucuk botlar da bizden, dedi. Oburune kendi sattigi tur icin, machu pichu’ya gitcekseniz buna gerek yok dedi. E vazgectik. Ertesi gun huaquillas’tan peru’ya gecelim dedik.
Once yerliler yine yolumuza tas koydu. O bolgede hala yollari kapatiyorlarmis. Biz uzun yoldan gitcez dedi, Azuay turizm. Sonra yolda haber aldik, yollar acilmis. Paranin bi kismini iade ettiler. Zaten binerken de machalaya kadar alabilmistik, oburleri gitmiyordu, machalada indik. Yolun ortasinda, yoldan gecen CIFAlari beklemeye basladik. Bekleme yerinin degnekcisi falan var, ama bi yer yok, yolun ortasi. Ama geldi. Hatta ikincisine ancak binebildik. Bu sefer bizi huaquillasa birakti. Ekvatordan cikisa. Pasaportlari hallettik. Yine yolun karsisina gecip, baska bi cifayla mancoraya bilet aldik. Bu sefer o karsi tarafta pasaport islemleri icin bekledi. Tumbes. Peru’da pasaport isi sorunsuz oldu. Soles aldik. 1$ 3 soles gibi. ATM’ler ekvatordan beri calisiyo. Mancoraya indik.
Ama etrafta otel goremedik, yurumeye basladik. Peru sinirindan binen arjantinli hippicanlar tarif ettiler. O ara bi internet kafe gorduk, girdik. Cikista, san agustinde turk olduklarindan suphelendigimiz iki arkadasa iyi aksamlaar dedik. Hemen bizi otellerine goturduler. Zeyneple asli. Ispanyadan, arjantinden baslamislar, kolombiyadan iniyorlarmis… tam bi sahil oteli bulduk onlar sayesinde. Deniz muthis gorunuyo. Hava sahane. Ortam kum. Bi de super triportorler var. Motorlari uc teker yapip sahane araclar yapmislar. Bissuru var. Yemek yedigimiz yerde martinle konustuk. 10 senedir calisiyomus. Asagida surf kursu var dedi, hemen bi iki bisiy satti.
Aksam yururken asliyla zeynebi gorduk. Bi bira ictik, sahil kasabasi yol ustunde. Reklamciymislar. Asli ispanyolca ogrenmek icin arjantine gitmis. Zeynep de barselonada ispanyolca ogrenip gelmis. Hemen bi basimiza neler geldi sessioni yaptik. Her sohbet ettigimiz baska bi turistle benzer bi durum oldu. Otele donerken place point diye bi yer gorduk. Ama pek bi place yok, daha cok point. Iki masa bi bar. Once silvainle tanistik. Fransadan 9 ay once gelmis. Arjantin, brezilya, boliviada gezmis. Montanitaya gidicekti, bileklik yapip satmaya, gitme dedik. Bi yandan gunduzleri empanada yapiyomus, sahilde satiyomus. Arjantinli bi kac yine hippican bugun acmislar. Zaten bi muzik seti, bi bar falan… neyse, yandaki bakkaldan bira alip sohbet ettik. O arada mekanin sahibi choco geldi. O da sorf dersi veriyomus, onu satmaya calisti. Cok fena fiyat kirdik, yemedi.
Oglen gibi indik denizlereeee. Hava hala guzel. Saat 2 gibi carlosla anlastik bi saat sorf dersi. Unzile yorgun oldugu icin sadece ben yaptim. Cok eglenceliydi. Ogleden sonra da kendim denedim. Meger adamlar bayagi itiyormus. Asil mesele dalgayi yakalamakmis. Yakala dalgayi… tobeee...
Oglen orda mi burda mi yemek yiyelim derken, chicharones mixto yedik. Kizarmis deniz mahsulu, onden de balik sevichesi. Leziz. Aksamki yemekte biraz israrciydik. Pilavin pismesini bekledik. Bayagi bekledik. Sonra iki meyva suyuyla kandirmaya calisti.
Bi gun daha sahilde kaldik. Kalalim dedik. Gitmek istemedik aslinda. 9u sabahi chiclayo’ya giden Turelaya bilet aldik. Chiclayoda otel sicanda yer bulduk. Nerdeyse sevimli diycez. Pazara gittik bi. Gitmeden yarinin hatta nerdeyse obur gunun de turunu bulduk.
Fotograflarin ilki mancora. digerleri chiclayodan pazar ve bi iki grafiti. her gittigimiz sehirde acayip bi grafiti durumu var bogotadan beri, yeri gelmisken dedik...
5 Ekim 2009 Pazartesi
riobamba-alausi-cuenca
Riobamba yolu mesakkatliydi. O yolda yaslandigimizi iddia edenler de var. Soyle ki, yorucuydu. San agustin yolu kadar degil tabii. Ama inen binen, satici, film vs… e iste riobambaya yaklasirken ayagimizin altindaki cantadan, e yuh!, bi kac parca oyuncagimizi almislar. polise bile gitmedik. Ben o tavuk satan pezevenkten cok supheleniyorum ama ne farkeder?... ha, maalesef bi kac yer icin fotograf yok.
Riobamba’daki otelimizin yeri sahane. Guide’da en temiz anlatilan otel. El Tren Dorado. Fekat ertesi sabahki trene yer kalmamis. Alausi’den ikinci kismina yetismek gerek. Iste boyle andlara tirmanip, ordan asagiya inerken, trenin ustunde… herkes bayilmis. Alausiye gittik otobusle. Tren istasyonu o kasabanin icindeki en temiz, en piril, en turist sey. Etrafinda da turistler gunesleniyo felan zaten. Du bakalim… tren geldi 11 gibi. Otobusu raya oturtmuslar, sofore de makinist sapkasi! Sahane… 40 kisi, 40i birbirinden turist… 1,5 saat dagin eteklerinde sacma sapan dolandik, donduk. Simdi burada duracagiz,su soldaki dagda iyi bakarsaniz bir yerli yuzu var. Allaa allaaa… burada da seytan burnu. Cunku bakin burna benziyo. Hhhmmm… burasi da koleler dinamitten anlamadiklari icin patlamadan kacamamislar, 4000i olmus. Ya da baska sebeplerle olmusler iste… alllaaaam… bari trenin ustune ciksak felan, bi saclari savursak, latin amerikan tribi yapsak… otobusun tepesine cikilmaz ki. Ya riobambadan baslayan kismi sahane, ya da yine bi turistik durumlar var…
Tren donunce, Alausi’den Cuenca’ya gitmeye calisiyoruz. Fekat yerliler yeni anayasayi yanlis anladiklari icin o yolu kapatmislar. Iki alman “biz gideriz, olmadi oralarda bi yerde kaliriz” dedi. Iki turk de bunun ustune, “biz hemen riobambaya donup yatalim, yarin ola hayrola” dedi. Ordaki ekvatorlu teyze de “ne gidiyonuz riobambaya, kalin burda. Burdan zaten geccek o otobusler” dedi. “Ha, acilmazsa guayaquil’e gidersiniz, oraya da burdan daha yakin”. E turklerin de aklina yatti. Kasabaya geri donduk. Boylece iki kere oraya inen yokusu da cikmayi garantiledik. San pedro hostelde yer bulduk. Hersey temiz, perdeler o eski dikey ofis perdelerinden. O perdeyi acinca da arkadan bir san pedro heykeli cikiyor. Cok acayip! Renkli felan.
Buraya heykel parantezi. Rio´daki o heykel durumu bogotadan beri gittigimiz buyuk kucuk her sehirde var. Zaten daglik yerler oldugu icin hac olsun, kolu acik ya da kapali olsun bi isa, bi hiristiyanlik durumu. Iste bunun alausi versiyonu da renkli bi san pedro heykeli olmus…
Sabah erkenden ciktik yine la patria ofisine. Teyze, hala yol kapali dedi. Indik, Guayaquil otobusune. 4 saat Guayaquil. Yaklastikca isindi. Yarim saat sonraki Cuenca otobusune iner inmez bilet aldik. Bi sigara bile icemeden, su ikmali yapip devam ettik. Bayagi yorucu oldu. Yaklasik 9 saat.
Cuenca’yi da merak ediyorduk. Hemen quito’dan el cafecito’nun Cuenca subesine gittik, evet nerdeyse butik zincir hostel. Yine cici bi oda, yine yemek yiyecek fazla yer yok. Cefecito’da yemekten sonra yatalim dedi. Cumartesi icin erken, cafecito’yla yanindaki yerler icin de erken bi saatmis yatmak icin. Bi taraf yine reggeaton, bak birakmiyo pesimizi, obur taraf ispanyolca rock. cikacak halimiz de yok.
Sabah misyonumuz var. Alisveris tamamlanacak. Mall mal gezdik. Ama eksiklerin hepsini tamamladik. Sehri yarin gorecegiz de, sonrasinda vilcabamba ve mancora gibi iki secenek var. Henuz karar vermedik.
Bu Sabah itibariyle vilcabambaya ikna olduk. Bi pasifik kiyisi hezeyani daha yasamamaya karar verdik.
bi son not daha: bu kadar cok yazmamizin sebebi tabii ki yeni oyuncaklar! foto da geliyor...
o yavan diyenler kendilerini bilirler.
Riobamba’daki otelimizin yeri sahane. Guide’da en temiz anlatilan otel. El Tren Dorado. Fekat ertesi sabahki trene yer kalmamis. Alausi’den ikinci kismina yetismek gerek. Iste boyle andlara tirmanip, ordan asagiya inerken, trenin ustunde… herkes bayilmis. Alausiye gittik otobusle. Tren istasyonu o kasabanin icindeki en temiz, en piril, en turist sey. Etrafinda da turistler gunesleniyo felan zaten. Du bakalim… tren geldi 11 gibi. Otobusu raya oturtmuslar, sofore de makinist sapkasi! Sahane… 40 kisi, 40i birbirinden turist… 1,5 saat dagin eteklerinde sacma sapan dolandik, donduk. Simdi burada duracagiz,su soldaki dagda iyi bakarsaniz bir yerli yuzu var. Allaa allaaa… burada da seytan burnu. Cunku bakin burna benziyo. Hhhmmm… burasi da koleler dinamitten anlamadiklari icin patlamadan kacamamislar, 4000i olmus. Ya da baska sebeplerle olmusler iste… alllaaaam… bari trenin ustune ciksak felan, bi saclari savursak, latin amerikan tribi yapsak… otobusun tepesine cikilmaz ki. Ya riobambadan baslayan kismi sahane, ya da yine bi turistik durumlar var…
Tren donunce, Alausi’den Cuenca’ya gitmeye calisiyoruz. Fekat yerliler yeni anayasayi yanlis anladiklari icin o yolu kapatmislar. Iki alman “biz gideriz, olmadi oralarda bi yerde kaliriz” dedi. Iki turk de bunun ustune, “biz hemen riobambaya donup yatalim, yarin ola hayrola” dedi. Ordaki ekvatorlu teyze de “ne gidiyonuz riobambaya, kalin burda. Burdan zaten geccek o otobusler” dedi. “Ha, acilmazsa guayaquil’e gidersiniz, oraya da burdan daha yakin”. E turklerin de aklina yatti. Kasabaya geri donduk. Boylece iki kere oraya inen yokusu da cikmayi garantiledik. San pedro hostelde yer bulduk. Hersey temiz, perdeler o eski dikey ofis perdelerinden. O perdeyi acinca da arkadan bir san pedro heykeli cikiyor. Cok acayip! Renkli felan.
Buraya heykel parantezi. Rio´daki o heykel durumu bogotadan beri gittigimiz buyuk kucuk her sehirde var. Zaten daglik yerler oldugu icin hac olsun, kolu acik ya da kapali olsun bi isa, bi hiristiyanlik durumu. Iste bunun alausi versiyonu da renkli bi san pedro heykeli olmus…
Sabah erkenden ciktik yine la patria ofisine. Teyze, hala yol kapali dedi. Indik, Guayaquil otobusune. 4 saat Guayaquil. Yaklastikca isindi. Yarim saat sonraki Cuenca otobusune iner inmez bilet aldik. Bi sigara bile icemeden, su ikmali yapip devam ettik. Bayagi yorucu oldu. Yaklasik 9 saat.
Cuenca’yi da merak ediyorduk. Hemen quito’dan el cafecito’nun Cuenca subesine gittik, evet nerdeyse butik zincir hostel. Yine cici bi oda, yine yemek yiyecek fazla yer yok. Cefecito’da yemekten sonra yatalim dedi. Cumartesi icin erken, cafecito’yla yanindaki yerler icin de erken bi saatmis yatmak icin. Bi taraf yine reggeaton, bak birakmiyo pesimizi, obur taraf ispanyolca rock. cikacak halimiz de yok.
Sabah misyonumuz var. Alisveris tamamlanacak. Mall mal gezdik. Ama eksiklerin hepsini tamamladik. Sehri yarin gorecegiz de, sonrasinda vilcabamba ve mancora gibi iki secenek var. Henuz karar vermedik.
Bu Sabah itibariyle vilcabambaya ikna olduk. Bi pasifik kiyisi hezeyani daha yasamamaya karar verdik.
bi son not daha: bu kadar cok yazmamizin sebebi tabii ki yeni oyuncaklar! foto da geliyor...
o yavan diyenler kendilerini bilirler.
Montanita montanita dedik, okyanusun kiyisinda karaya vurduk… Ordan Guayaquil’e…
Quito’dan artik gitmemiz gerek dedik, yola ciktik. Quitumbe terminaline gideceksiniz dediler. Biz de gittik. Zaten 1 saat terminale gitmek suruyor. Ama havaalani gibi yer yapmislar. Reina del caminodan aldik klasik 13 -14u yola ciktik 9 saat Puerto Lopez´e 1 saat kadar da Montanita´ya, gece yolculugu..
Sabah 6 bucuk los cabanas de pakalorodayiz, rutubet kokulu, bol sivrili, guzel odamiz.. . hemen yattik. Bir gece oraya dayanabildik ve kactik.. tabii arada plaj cok guzel, pasifik etkileyici, dalgalar, yengecler, hala isimlerini ogrenemedigimiz o koskoca kuslar... ama iste hava buz sans bu yaa yanlis zaman… bir kac sokak var. Barlar, restoranlar, hosteller bi de evler. Sokakta elisi satanlarin cogu arjantinli hippicanlar. Kicindan sortu dusen sorfcu agbilerle takilanzi… hava guzel olsa sorf yapalim, denize girelim de, diil iste. eee oda kotu, hava kotu kactik tabii inceden... Guayaquil.
Cooperativa Liberta de Peninsula! 10 numara otobus! Yolculuk kisa bu sefer ama olsun. Guayaquil icin kimse iyi bisiy dememis, ama bi kac guzel fotograf gorduk, gidelim dedik. Guayaquil’in takimi Barcelona. Arma ayni. Sehirde de bi barselona havasi var. Malecón 2000 diye bi yer yapmislar, gercekten maremágnum’un etrafi misali. Bi kac kilometre boyunca nehir kiyisina gayet kocaman, sik, bahceli mahceli, TESIIISS yapmislar. Hemen arkasindaki caddede kocaman binalar, etrafta heykeller, dizayn atraksiyonlari felan. Bayildik. Boydan boya yuruduk. Oncesinde de 444 basamakli merdivenden tepeye, ordan da fenere tirmandik. Sehir harika gorunuyor. Ortasinda bir ada var, iki tarafa baglamislar iki kopruyle vs vs… malecon’u bitirince, bisiyler icelim diye ciktik. Bi caddede yuruduk, o da gayet duzgundu. Ama gidecek bi yer bulamadik. Gercekten yoktu. Biz bulamamis da olabiliriz… hostele taksi. Bi sokak arkaya gecince taksiyle sehir bambaska bi yer oldu. Her yer getto misali. Baska bi gettodaki hostelimiz de ilk gittigimizde “bunun burda ne isi var” dedirtmisti.
Araya taksi parantezi. Bogota’da taksiler, taksimetreden hesaplanan bi tabloyla calisiyordu. Hic olmazsa olculebilir bisiy. Quito ve Guayaquil’de ne tutturursa. “Suraya gitcem, ne kadar. Olmaz su kadar. Tamam anlastik.” Gelince “ama aradik adresi” diye daha fazla istemek de deal’in bi kismi.
Guayaquil’de ertesi gun de farkli bisiy goremedik. Ikmal yapmak uzere pazar dolastik, corap vb. Muzelerin tam kapanma saatlerinde kapida olmayi da becerince, donduk. Gonzalo diye super seker bi camasirci agbiyle dukkanin icinde sohbet ettik. Adam yunanca biliyomus. Turk diyince yunanca konustu.
Ya bu arada bi anayasa degisikligi, yerliler ve suyla ilgili bi mevzu var Ekvator’da. Ama nooluyo diye sordugumda soyledikleri henuz anlamli gelmiyo. Iki kez bu yerliler yanlis anladilar, suyu ozellestirmiyorlar, kamulastiriyorlar. Onlar ellerinden alinacak saniyor, o yuzden protesto ediyorlar diye duydum. Biz de ayni yerliler yuzunden, blogun ilerleyen bolumlerinde sacma sapan bi sehirde bi gece kalicaz. Neyse butun bu mevzu yerine oturunca anlaticaz.
Turk diyince Gonzalo’ya gezginturk giray’dan bahsetmemek olmaz. Hehehe. 9 aydir geziyormus. Arjantinden baslamis, orda wipe-out’a katilmis. bi okul hikayeleri de var. Neyse simdi meksikaya manitasinin yanina yerlesmeye gidiyor. Monterrey’e gidersek haber vericez. Bi israilliyle bi kac ay dolasmis. Ondan kalan su temizliyici, kulak cibigi, vb bizim akil edemedigimiz ivir ziviri bize verdi. Onlari da cantamiza koyduk. Coook sicak bi saatte hic bi yerde olmadigi gibi hostel’de de bozuk para olmadigi icin gecikerek terminale gittik. Yine marcopolo marka brezilya yapimi ama en az 20-30 yasinda bi otobusle yola ciktik. Riobamba’ya gidiyoruz. Aksam orada olup, ertesi Sabah 7’de kalkan meshuuuuuur Riobamba – sibambe trenine binecegiz. (onden gelen uyari: bok vardi!)
son not: bloga yavan diyenler utansin!
Sabah 6 bucuk los cabanas de pakalorodayiz, rutubet kokulu, bol sivrili, guzel odamiz.. . hemen yattik. Bir gece oraya dayanabildik ve kactik.. tabii arada plaj cok guzel, pasifik etkileyici, dalgalar, yengecler, hala isimlerini ogrenemedigimiz o koskoca kuslar... ama iste hava buz sans bu yaa yanlis zaman… bir kac sokak var. Barlar, restoranlar, hosteller bi de evler. Sokakta elisi satanlarin cogu arjantinli hippicanlar. Kicindan sortu dusen sorfcu agbilerle takilanzi… hava guzel olsa sorf yapalim, denize girelim de, diil iste. eee oda kotu, hava kotu kactik tabii inceden... Guayaquil.
Cooperativa Liberta de Peninsula! 10 numara otobus! Yolculuk kisa bu sefer ama olsun. Guayaquil icin kimse iyi bisiy dememis, ama bi kac guzel fotograf gorduk, gidelim dedik. Guayaquil’in takimi Barcelona. Arma ayni. Sehirde de bi barselona havasi var. Malecón 2000 diye bi yer yapmislar, gercekten maremágnum’un etrafi misali. Bi kac kilometre boyunca nehir kiyisina gayet kocaman, sik, bahceli mahceli, TESIIISS yapmislar. Hemen arkasindaki caddede kocaman binalar, etrafta heykeller, dizayn atraksiyonlari felan. Bayildik. Boydan boya yuruduk. Oncesinde de 444 basamakli merdivenden tepeye, ordan da fenere tirmandik. Sehir harika gorunuyor. Ortasinda bir ada var, iki tarafa baglamislar iki kopruyle vs vs… malecon’u bitirince, bisiyler icelim diye ciktik. Bi caddede yuruduk, o da gayet duzgundu. Ama gidecek bi yer bulamadik. Gercekten yoktu. Biz bulamamis da olabiliriz… hostele taksi. Bi sokak arkaya gecince taksiyle sehir bambaska bi yer oldu. Her yer getto misali. Baska bi gettodaki hostelimiz de ilk gittigimizde “bunun burda ne isi var” dedirtmisti.
Araya taksi parantezi. Bogota’da taksiler, taksimetreden hesaplanan bi tabloyla calisiyordu. Hic olmazsa olculebilir bisiy. Quito ve Guayaquil’de ne tutturursa. “Suraya gitcem, ne kadar. Olmaz su kadar. Tamam anlastik.” Gelince “ama aradik adresi” diye daha fazla istemek de deal’in bi kismi.
Guayaquil’de ertesi gun de farkli bisiy goremedik. Ikmal yapmak uzere pazar dolastik, corap vb. Muzelerin tam kapanma saatlerinde kapida olmayi da becerince, donduk. Gonzalo diye super seker bi camasirci agbiyle dukkanin icinde sohbet ettik. Adam yunanca biliyomus. Turk diyince yunanca konustu.
Ya bu arada bi anayasa degisikligi, yerliler ve suyla ilgili bi mevzu var Ekvator’da. Ama nooluyo diye sordugumda soyledikleri henuz anlamli gelmiyo. Iki kez bu yerliler yanlis anladilar, suyu ozellestirmiyorlar, kamulastiriyorlar. Onlar ellerinden alinacak saniyor, o yuzden protesto ediyorlar diye duydum. Biz de ayni yerliler yuzunden, blogun ilerleyen bolumlerinde sacma sapan bi sehirde bi gece kalicaz. Neyse butun bu mevzu yerine oturunca anlaticaz.
Turk diyince Gonzalo’ya gezginturk giray’dan bahsetmemek olmaz. Hehehe. 9 aydir geziyormus. Arjantinden baslamis, orda wipe-out’a katilmis. bi okul hikayeleri de var. Neyse simdi meksikaya manitasinin yanina yerlesmeye gidiyor. Monterrey’e gidersek haber vericez. Bi israilliyle bi kac ay dolasmis. Ondan kalan su temizliyici, kulak cibigi, vb bizim akil edemedigimiz ivir ziviri bize verdi. Onlari da cantamiza koyduk. Coook sicak bi saatte hic bi yerde olmadigi gibi hostel’de de bozuk para olmadigi icin gecikerek terminale gittik. Yine marcopolo marka brezilya yapimi ama en az 20-30 yasinda bi otobusle yola ciktik. Riobamba’ya gidiyoruz. Aksam orada olup, ertesi Sabah 7’de kalkan meshuuuuuur Riobamba – sibambe trenine binecegiz. (onden gelen uyari: bok vardi!)
son not: bloga yavan diyenler utansin!
30 Eylül 2009 Çarşamba
Quito ve digerleri
cok zaman olmus. burayi boslamisiz. toparlamaya geldik.
quito'yu bir de bizden dinleyin dedik. peh peh
sehir iki parca, ya da en azindan biz o kadarini gorebildik. kolay aslinda. eski sehir, yeni sehir. yani bu aslinda sehir haritasinin da sadece bi kismi. neyse, arkamizda daglar, caddeler de daglara paralel, akdeniz cografyasi gibi yani.
cadde adlari sahane. 10 de octubre, rio amazonas, atahualpa (bu her sehirde var, bazen stadyumu bile var). atahualpa'nin hikayesi uzun...
simdi o kadar birikmis ki, turizm-gezi yazisi modelinden nasi kacmali ama yazmali stresi icindeyiz. ote yandan vakit de var. deniyoruz.
neyse mariscal sucre tarafinda kaldik. bir suru bar, restoran, kafe, dukkan bi de hostel'in oldugu bi semtimiz. cuma cumartesi saat 7ye kadar bombos, ondan sonra ful, sonra zaten yine bos... neyse, cafecito'da kaldik bi kac gun. giorgo orada calisiyordu. ekvatorlu bi hatunla tanismis. almanyada yasiyormus, kiz uc aylik hamile. gordun mu su isi. ama yok canim, evlenmisler iki ay once. hehe neyse bize cok yardimci oldu iste...
eski sehir cok guzeldi. montserrat fruteria'da sahane kahvalti vardi. sonra plaza grande. kocaman bi meydan, etrafinda yine katedral, hukumet binasi ve digerleri... hem protestolar hem de hukumet torenleri ayni alanda yapiliyor. ara sokaklardan santo domingo, san fransisco, teatro meydanlarina felan cikiliyor. guzel guzel sokaklar. meydani her zaman kalabalik gorduk. aksam pek gitmedik gerci.
buyuk hata san fransisco muzesiydi. bizim ne isimiz var 500 yillik hiristiyan sanatiyla... neyse oluyo oyle arada. camileo egas da guzel resimler gorduk ama muze derme catmaydi. Aralarda hep 2$lik fix menuler aldik.. restoranlar gercekten cok ucuz.. iste baska kulturel activiteler falan.. aaa tabii bi de observatory var, gerci ona da gece gidemedik, olece teleskobu gorduk, bi de iceriye kucuk bir muze oturtmuslar. itchimbia muzesini gorcez diye tepelere ciktik, nerdeyse fotograf cektirmiyceklerdi. ama sehri gormek fena degil yukardan. onun icin teleferiQo'ya da binelim dedik. en son gun. quito semalarinda, 4000 metreye cikariyor. son kismina kadar gittik, yangin cikmis tepede, geri donduk.
Sehir genelde boyle gecti sonrasinda gunluk turlar aldik hep. Sehre genelde 2 saatlik mesafelerde etkileyici ya da hic degil birkac yer.. Mitad del Mundo, Cotopaxi daginin etekleri, Mindo ekolojik rezervi ve Otavalo yerel pazari.. Mitad del Mundo sacma sapan anlamsiz dunyanin ortasi complexi. ustune bi de free enterprise asil dunyanin ortasi burasi complexi. tamam.
cotopaxi yaklasik 5900mlik koskocaman buzullu bi dag.. biz 4500den 4800luk kismina tirmandik. ha simdi boyumuz uzamadi. ama kcmiz catladi. uzun bi yoldu. burasi icin her yerde duydugumuzu soyliycez, "zirve yapacaklarin konakladigi yere kadar ciktik". o zirve yapilmaz zaten. gece onikide basliyorlarmis. sabah altida tepede oluyorlarmis. neyse, biz o kadar tirmandiktan sonra masaya ne getirdilerse yedik. sonra tabii hoplaya ziplaya asagi iniyorsun.
ertesi gun de mindo turu yaptik. fekat rehberimiz kubali ve dalis hocasi oldugu icin aslinda bizi gezdiren bi abimiz durumundaydi. biz de senor martel'le gezdik beraber. selale gorcez diye yuruduk de yuruduk. en etkileyicisi mariposaria'ydi. keremle damla soylemisti. biz oyle kelebek gormedik. bissuru fotograf cektik hayvanatlari gorunce.
otavalo'yla ilgili okuduklarimizdan sonra gitmek icin heyecanlaniyorduk. ama gavurdan gelen herkes bizim gibi heyecanlanmis. kocaman bi turistik pazar olmus. alisveris icin super tabii ama nasi tasiycaz... kemeralti alisverisi misali, eksikleri aldik. saticilarin nerdeyse hepsi yerliydi. bi tek sebze meyve satanlar siyahti. ara sira quichua konusanlar felan da vardi. sonra git, gel, yine quito.
18inde geldigimiz quito'dan sonunda 27sinde ayrildik. reina del camino'yla quitumbe terminalinden, montanita'ya bilet aldik. terminal havaalani gibi. otobus sirketlerinin isimleri de boole havali, transesmeralda, panamericana, felan. ama otobusler baska bi blog konusu olur tek basina.
montanitadan sonra guayaquildeyiz simdi. yarin riobambaya gidiyoruz. yine bi klasik, trene yetisicez. onlari da yazicaz pek yakinda.
bi kac fotografla bu yaziyi da bagliyaliim...
25 Eylül 2009 Cuma
cikan kismin resimli ozeti
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)